Philadelphia (Alaşehir) Sardes

Philadelphia (Alaşehir), Alaşehir eski adı, Alaşehir Philadelphia, Philadelphia Alaşehir, Alaşehir tarihi, Philadelphia antik kenti

Sardes nerede? Yedi kiliseden kaçı Türkiye’de? Sardes’te Sinagog var mı?

Eski Yunan mitolojileri nerede geçer? Egede geçen yunan mitolojisileri hangileri?

Philadelphia (Alaşehir)

Philadelphia (Alaşehir), Bozdağlar’ın kuzey eteklerinde kurulmuştur. Manisa ilinin güney dogusunda bulunmaktadır. Il’e uzaklığı 110 km.dir. Denizden yüksekliği 189 m.dir. Alaşehir, dogu-bati yönünde geniş bir düzlük olan “Alaşehir Ovası” üzerindedir. Akdeniz iklim özelliğine sahiptir. 

Philadelphia (Alaşehir), M.Ö. 150-138 yılları arasında, Bergama Kralının kardeşi II. Attalos Philadelphos tarafından kurulmuştur. Attalos’a, Philadelphos ismi çok sevdiği kral kardeşi tarafından verilmiştir. Bu dönemin madeni paralarında iki kardeşin figürleri vardır. Philadelphia, 7 kilisenin bulunduğu şehirlerin içinden en son keşfedilenidir. Burada St. Jean’a atfedilen, St. Jean Kilise’nin kalıntılarıda bu gün müze olarak hizmet vermektedir. Helen ve Hıristiyanlık medeniyetlerinin sınırlarının en dış kesiminde bulunduğundan Hıristiyan inancını yaymak için çok önemli bir merkez olmuştur. 

Kuruluşundan bu yana Philadelphia-Heocaesaria, Alaşehir gibi isimlerle anılan kent, 2.000 yıllık geçmişinde ticari, dini ve siyasi önem taşımıştır. Tarihi Ipek Yolu üzerindedir. M.S. 40, yıllarında Hristiyangilin önemli merkezlerinden biri olmuştur.1389 yılına kadar, çeşitli savaşlar ve istilalarla, Bizans ile Osmanlılar arasında el değiştirmiştir. 20 Arkalık 1389’da Yildirim Beyazıt tarafından Osmanli topraklarına katılan Alaşehir, 24 Haziran 1920’de Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. 26 ay 11 gün işgal altındaki Alaşehir, 3-4 Eylül1922’de, kaçarak şehri terkeden Rumlar tarafından yakılmıştır. Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında, 16-25 Ağustos 1919’da ilçede toplanan Reddi-i ilhak Heyetlerinin katıldığı Alaşehir Kongresi, Ulusal mücadelenin yerel olmaktan çıkıp, bölgesel niteliğe dönüştüğü önemli ilk kongredir. Alaşehir, 29 Ekim 1923 ‘te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin Manisa iline bağlı bir ilçe olarak, yeniden yapılanmıştır.

Önemli tarihi, turistik ve kültürel eserler ilçe sınırları içinde Saint Jean Kilisesi, Amfi Tiyatro, Surlar, Şeyhsinan Külliyesi, Güdük Minare Cami ile, Kurşunlu Han muhtelif dönemlerde yapılmış önemli tarihi eserlerdir. Himaye-i Eftal Mahallesinde bir evin arkasında bulunan duvar kalıntılarının İncil’de adı geçen 7 kiliseden Philadelphia’ya ait olduğu sanılmaktadır . Bu kilisenin adı “Kardeşçe Sevgi” ve “Açık Kapı” anlamına gelmektedir. 

Sardes gibi Philadelphia (Alaşehir)  da Ege’nin deprem kuşağında da olması nedeniyle yer sarsıntılarından çok tahrip olmuştur. Bu kent de IS. 17 ve 23 yüzyıllarda yıkılmış ancak Roma Imparatoru Tiberius tarafından yeniden inşa edilmiştir. 

Helen kültürünün de Hıristiyanlık aleminin de misyonerlik merkezi olan Philadelphia, Aziz Yahya tarafından çok methedilir. Yahya, ‘Philadelphia, Philadelphialıların Tanrı’ya itaatlarlığından dolayı ikinci Kudüs olmuştur’ der. Aziz Yahya , Sardesliler’den ise hep şikayetle bahsetmiştir. 


alaşehir eski adı, alaşehir philadelphia antik kenti

Sardes Ören Yeri

Sardes ören yeri, Hermos/Gediz havzasında, Paktalos/Sartçayı kıyısında ve Tmolos/Bozdağ’ın batısındaki tepelerin kuzey yamaçları üzerinde, mitolojik öyküsüne göre Meles adlı bir kral tarafından kurulmuştur. Salihli ilçesinin 10 km. kadar batısında İzmir-Ankara karayolu üzerinde olan Sardes, Lidya devletinin başkenti idi. Pers, Helen, Roma ve Bizans egemenliklerini yaşamıştır. Bugün o dönemlere ait çeşitli kalıntılar görülmektedir. Bunlardan bazıları tümülüsüler, Artemis Tapınağı, Gymnasium ve Roma hamamıdır.

İ.Ö. 1750-1200 yıllarında Hititler döneminde Sardes’in de içinde bulunduğu bölge Assuwa olarak anılmıştır. Bronz çağının sonlarına doğru (İ.Ö. 1200-1000) önemli bir yerleşim merkezi olmuş ancak İ.Ö. 7 ve 6 ıncı yüzyıllarda büyük gelişim göstermiştir “Sardes’in bu dönemde bir köy mü; bir kasaba mı, yoksa saraylı bir şehir mi olduğunu bilinmemektedir.” Doç. Dr. Veli Sevin, Sardes’in tunç çağı sonralarında bir Anadolu köyü özelliği gösterdiğini söylemekte ise de, A. Ramage’a göre Sardes bronz çağının sonlarına doğru (İ.Ö. 1200-1000) önemli bir yerleşim merkezidir. Ancak, Sardes İ.Ö. 7 ve 6 ıncı yüzyıllarda büyük gelişim göstermiştir. 

Hititler, dönemlerinde Anadolu’da siyasal birliği sağlamağa çalışmışlar ve sağlamışlardır. “Assuwa/Arzava Konfederasyonu” Hititlere bu amaçlarında karşı çıkınca Hitit imparatoru IV. Tudhaliya (İ.Ö. 1250-1220) zamanında Hititler Sardes’i yakmışlardır. Bu olaya karşın Hititlerle ilişkiler hep yüzeysel kalmıştır. Sardes’te yapılan kazılarda bulunanlar arasında mührün olmayışı arkeologlar tarafından İ.Ö. 7 nci yüzyıldan önceki dönemlerde yazının olmayışı şeklinde yorumlanmıştır. Oysa daha önce İ.Ö. 2. bin yılda bu bölgede yaşayan Luwilerin, Hititlerin kullandığı, hem de Luwi diliyle kullandıkları, hiyeroglif yazısı bulunmaktadır. 

Kazılar Sardes kentinin bronz çağında Troya / Truva ile ilişkilerde bulunduğunu da göstermektedir. 

Bir çok yazar Lidya ve Sardes adlarının kral Giges’den sonra kullanılmağa başlandığını söylemektedir. Xanthos‘a göre, Hellen yazımında Sardeis ya da Sardis diye gösterilen, böylece tanıdığımız kent adının aslı Lidya dilindeki Sfardis/Sparda sözcüğüdür ki bu sözcük, o dilde “yıl” anlamına gelmektedir.  Homeros da Sardes’ten söz etmektedir; ancak, Hyde adını kullanmıştır. Ancak , ilk kez İ.Ö. 7. yüzyılda Paroslu ozan Arkhilokhos’un şiirlerinde Sardes adına rastlamaktayız. Sardes bu yüzyıldan itibaren de ün kazanmağa başlamıştır. 

Asya Federasyonunun başkente olduğu günden sonra tarih sahnesine çıkan Sardes, yüzyıllar boyu ön planda yaşamaya başarmıştır ve Anadolu uygargilinin görkemli bir simgesi olmuştur. Ve Sardes, Türklerin Anadolu’ya girmelerinden sonra ise deprem ve sel gibi doğal olayların da etkisi ile yakin günlerde yerini ve işlevlerini Salihli ilçesine bırakmıştır. Hanfmann, eğer bugün Sardes bölgesini hayalimizde yeniden kurmak istersek sadece günümüzün kara ve demiryollarının kaldırılmasının yeterli olmayacağını; depremlerin ve toprak kaymalarının, sert kiş yağışları ve olumsuz akıntıların neden olduğu karmaşık değişiklikleri de göz önünde tutmak gerektiğini söylemektedir.  

Lidya’nın en ünlü ve son kralı cömertliği ve zenginliğiyle tanınan Kroisos’tu. ‘Karun kadar zengin’ deyimi ona atfen çıkarılmıştır. Dillere destan serveti vergiler, ticaret gelirleri ve tabiiki altın madenlerinden kaynaklanır. MÖ 547 yılında Pers tehlikesiyle sarsılan Ön Asya ve Yunan Dünyası, Sardes’in de teslim olmasıyla dehşete düşer. Pers kralı Cyrus, Kroisos’u yenerek, Sardes’i yakar yıkar. Ancak MÖ 334’te Büyük İskender Anadolu’nun pek çok yerinde olduğu gibi burada da Pers egemenliğine son verir. Önce Seleukoslar hanedanlığı, sonra Bergama Krallığı (MÖ 180-133 yılları arası) ve Roma İmp. Dönemi hüküm sürer.

Birinci Dünya Savaşı öncesinde başlatılan Sardes kazaları, 1958 yılından bu yana Harvard ve Cornell üniversiteleri ile Amerikan Dogu Bilimleri Araştırma Enstitüsü’nün ortak kalıtımları ile aralıksız devam etmektedir. Söz konusu kazılarda, kentin değişik dönemlerine ait önemli bilgiler veren buluntular ele geçirilmiştir. 

Lydia Krallığı‘nın zenginliğinin kaynaklarından biri olarak gösterilen altın madeninin, Sart Çayı (Paktolos) kumlarından çıkarılıp arıtılarak işlendiği “Lydia Dönemi altın arıtma ve işleme atölyeleri”, 1968 yılında Kuzey Paktolos bölgesinde ortaya çıkarılmıştır. 

Lydia Kral mezarlarının bulunduğu “Bintepe” bölgesi, büyüklü küçüklü onlarca tümülüsün bulunduğu alanlardır. Herodotos’un Mısır piramitleri ile mukayese ettiği bu tümülüsler, antik dönemde de ünlüydü. Salihli ilçesinin kuzeybatısındaki küçük Marmara Gölü’nün güney kıyısında yer alan ve Bin Tepeler olarak bilinen mezar tümülüsüleri Anadolu’da bulunmuş en büyük tümülüsülerdir. Herodotos, en büyük mezarın, 355 m çapında daire çevresi 1115 m ve yüksekliği de 69 m ölçülerinde  Alyattes mezarı olduğunu belirtiyor. Tümülüsülere Sardes harabelerinden toprak bir yolla otomobille iki saate yakın bir yolculukla ulaşabilirsiniz.  

Kentin akropolü, yüksek ve dik yamaçlı bir tepe görünümündedir. Burada M.Ö. 6. yüzyıla tarihlenen ve Lydia taş işçiliğinin özelliklerini yansıtan sur duvarlarının yanı sıra, Bizans Dönemine ait bir kale kalıntısına da rastlanmıştır. Bu buluntular, akropolün savunma amacıyla uzun süre kullanılmış olduğunu göstermektedir. 

Ana tanrıça Kybele ve onun yerine geçen Artemis’e tapan Sardesliler, tanrıçaları için bir tapınak ve sunak inşa etmişlerdir. Burası, İskender’in Anadolu’ya girmesinden sonraki döneme aittir ve Roma döneminde sürekli yenilenerek kullanılmıştır. Günümüze en iyi durumda ulaşmış Artemis tapınaklarından biridir. 

Sunak, geleneğin aksine eski Anadolu dinsel kültlerine uygun olarak Efes ve Menderes Magnesia’sındaki tapınaklarda olduğu gibi batıya dönüktür. Altının içindeki yabancı alışımları eritme yöntemiyle ayıklandığı rafineri alanının ortasındaki Kibele’ye adanmış sunak da, altın işçilerini korumak amacıyla yapılmıştır. Yapılan kazılar mücevher dükkanlarının altın madenlerine yakın olduğunu ortaya koymuştur.

Herodot, Sardesliler’in ticaret erbabı olduğunu yazar. Ayrıca Herodot’a göre güzel kokulara da o kadar düşkünlermiş ki, parfümlü kremler icar edip tüm Ege’ye dağıtmışlar.

Sardes’e girerken yolun hemen yanında heybetli bir sinagog göze çarpar. MS. 3 yüzyıla ait bu sinagog dünyanın en büyük sinagoglarında sayılır ve tabanı mozaikle kaplıdır.

Sardes’te ayrıca Kitabı Mukaddes’in Vahiy kitabında adı geçen yedi kiliseden biri bulunur. Artemis Tapınağı’nın yanında bulunan bu kilise tuğla ve küçük taşlardan örülmüştür.  İncil’de adı geçen 7 kiliseden birisi olan bu kilisenin adı “Baki Kalan” ve “Benimle Yürü” anlamlarına gelmektedir

Sinagogun arkasındaki Gymnasion’a mermer bir avluyla geçiş sağlanır. Kentin anayolu ise sinagog ile Gymnasion’un güney kenarında uzanıyor. MS 4. yüzyıla tarihlenen anayol da bir zamanlar büyük mermer levhalarla kaplıymış. Burada ayrıca Bizans dönemine ait otuza yakın dükkan bulunmaktadır.Yolun hemen karşısındaki Lydia uygarlığının izlerini taşıyan yapı ise bir rahibin evidir.

Bronz evin ilerisinde agora kalıntıları, akropolün güney eteğinde de Bizans surları kalıntıları görülmektedir. Surun devamını tiyatronun çevresinde de görebiliyoruz. Karayolunun Salihli yöününe devam edildiğinde avlulu Roma yapısı, Bizans kilisesi ve Roma hamamı kalıntıları yer alıyor. Akropole doğru uzanırken Roma Stadionu görülür. Yıkılan eskisinin yerine Roma döneminde yapılan 20 bin kişilik tiyatro, Sard çayı boyunca Artemis Tapınağı’na doğru yüründüğünde mezar anıtları ve muhteşem tapınak görünür.  


Sardes’le ilgili efsaneler

Sardes’le ilgili efsaneler arasında hangileri vardır.

Mitolojide Sardes’le ilgili çeşitli efsaneler bulunmaktadır. Bunlardan birisi hepimizin bildigi Midas’in eşek kulakları efsanesidir. Diğer efsanelerden bazıları ise aşağıda belirtilmektedir. 


OMPHALE EFSANESİ

Omphale kimdir? nerede yaşamıştır? Omphale’nin mitolojisi nedir?

Lidya kraliçesi Omphale’nin yaşamı ve Herakles’le aski çağdaş pek çok ressamın, yontucunun esin kaynağı olmuştur. Hakkında klasik müzik parçaları bestelenmiştir. Söylencelerde bir yandan Zeusun karisi Tantalos’un annesidir. Diğer yandan Herakles’in sevgilisi olduğu söylenmektedir.


OMPHALE ILE HERAKLESİN EFSANESİ

Omphale ve Herakles’in mitolojik hikayesi nedir? Herakles’in hikayesi nedir?

Anlatacağımız öykü, Tmolos/Bozdag’da geçer. Lidya kraliçesi Omphale, Bozdag’a adini veren Tmolos’un karisidir. Tmolos, dagda avlanırken bir yaban domuzunca öldürülür. Sardes’in güneyinde yükselen bu daga ölen kralın adi verilir. Sardes’in güzelliği dillere destan kraliçesi Omphale de dul kalır. 

Öykümüzün öteki kahramanı güç, cesaret ve kahramanlık sembolü Herakles’in Lidya’ya gelmesi, Sardes’in dul kraliçesiyle birlikteliği biraz da tanrıların istegiyle olur. Yani Herakles, zorunlu olarak gelir Lidya’nin başkenti Sardes’e;

Anadolu’nun güzel kizi Arakne, bu sözleri anlamadı. Söyle cevapladı, ihtiyar kadın kılığındaki Athena’yi;

Oikhalia kentinin krali Eurytos, ok atmakta kimsenin kendisiyle yarışamayacağını iddia eder. Kendisine o denli güvenir ki, ok atmakta kendisini geçecek olana biricik kizi Iole’yi vereceğini söyler. Kahramanımız Herakles yarışır kral Eurytos’la. Ve yener kralı ok atmakta. Ne var ki kral sözünde durmaz. Biricik kizini da vermez  Herakles’e. Öfkelenen, öfkelenince de gözü hiçbir şeyi görmeyen Herakles, kralın dört oğlundan en çok sevdiği Iphitos’u öldürür. 

Herakles, hiçbir suçu olmayan Iphitos’u öldürmenin üzüntüsüne, bu üzüntünün ağırlığına dayanamaz. Tapınağa gidip, bilicilere sorar, bu suçtan arınmak için ne yapması gerektiğini.

Biliciler, kölelik yapacaksın, üç yıl, gece gündüz ne derse yapacaksın sana sahip olan kisi, derler. Böyle baslar dokuz kafalı korkunç Lerna ejderini öldüren Herakles’in köleliği. Sahibi güzel Lidya kraliçesi dul Omphale ne derse yapar. Söylenceler, bu köleligin Herakles’i pek üzmediğini, tam tersine bu zaman dilimi içinde çok güzel günler geçirdiğini, ondan sonraki yaşamında Lidya’nin başkenti Sardes’te geçen günlerini özlemle andığını söylerler. 

Herakles, oturur kraliçenin dizi dibinde. Günleri, geceleri birlikte geçer; hep göz göze, diz dize. Kadın elbiseleri giyer, Herakles. Hem de göz alıcı renklerde. İp büker, gergef işler kraliçeyle birlikte. Kırlara çıkarlar, Bozdag’in kekik, nane ve hayıt kokuların arasına. Çevresini zakkumların süslediği, suyunda, kumunda altın pırıltılar balkıyan Sartçayi’nda yıkanıp, serinlerler Omphale, kraliçe de olsa, önünde sonunda bir kadındır, hem de güzel bir kadın. Herakles, köle de olsa, bir erkektir, hem de güçlü kuvvetli bir erkek. Ve severler birbirlerini. 

Sardes’in üzerinde yükselen Bozdağ unutulmaz bir aska tanık olur. Bugün bile Bozdag’in tepelerinden gümüş bir yaban keçisinin sekerek inmesini andırırcasına küçük şelaleler oluşturarak akan Sartçayi’nin “Herakles, Herakles diye; kıyısındaki zakkum ve hayıtların ise, ‘Omphale, Omphale’ diye bağırdığı söylenir… 


TYLON’UN HİKAYESİ

TYLON’UN HİKAYESİ
TIBBIN SEMBOLÜ NEREDEN GELİR? Tıpta ve eczacılıkta neden yılan sembolu vardır? Tıpta yılan ne anlama gelir?

Anadolu’nun mitolojisi olan Tylon/Tylos, Hellenlerce Herakles’le özdeşleştirilmeye çalışılmıştır. Tylon yeryüzü tanrıçası Rhea’nin oğullarından biri olarak kabul edilmiştir. İki kardeş birgün Hermos/Gediz kiyisinda gezerlerken, bir yilan Tylon’i isirir ve Tylon ölür. Paniğe kapılan Moire, Damasen (Lidyalı bir Gigant) adli devi yardıma çağırır. Dev de Tylon’u isiran yılanı öldürür. Yılanın eşi gelir, (Zeus çiçeği) denilen bir çiçeği koparır ve ölü esinin ağzına sürer; onu canlandırır ve birlikte süzülerek giderler. Bu öykü, yılan, çiçek, dev Damasen ve Tylon bazi Lidya paralarını süslemektedir. 

Tıbbında sembolü yılanın, bu öyküdeki hayat veren yılandan esinlenilmiş olmalı.