Kapadokya Bölgesinin Yer Bilimsel Oluşumu

peri bacalarının tarihi, Peri bacaları tarihi, Peri bacaları kaç yıllık? Kapadokya neresi? Kapadokya’nın oluşumu?
Peri bacaları nasıl oluşmuştur? Kapadokya tarihi? Yer altı şehirleri tarihi? Yeraltı şehirlerinde kimler yaşamış? Kapadokya’da neden çok kilise var? Kapadokya’da neresi gezilir?
Peri Bacaları tarihi ve oluşumu
Kapadokya Peri Bacaları tarihi oluşumu tamamen doğaldır. iç Anadolu’da Antik Çağdan bu yana varolan bir bölgenin adıdır. Jeolojik açıdan ayrı bir önemi bulunan Kapadokya’nın ya Kayseri, Niğde ve Kırşehir arasında üçgen bir bölgeyi kapsadığı ya da Ürgüp, Avanos ve Nevşehir arasında daha küçük bir üçgeni kapsadığı varsayılır.
Erciyes Dağı Hasan Dağı
Peri Bacaları kaç yıllık?
Peri Bacaları tarihi oluşumunda en önemli etken bölgedeki Erciyes, Hasan dağı ve Göllü dağ dır. Eski Jeolojik devirlerde aktif birer yanar dağ dırı. Hasandağı, Aksaray’ın 30 km. güneyinde, yüksekliği 3268 m.dir. Erciyes Dağı ise Kayseri’nin doğusunda yer alır. Kapadokya’dan kuzeydoğu yönünde bakıldığında görülebilir. Yüksekliği 3917 m. olan Erciyes, İç Anadolu’nun en yüksek dağıdır. Sürekli karla kaplı olduğu için Hititler tarafından “Beyaz Dağ” olarak adlandırılmıştır. Antik Çağda yaşayan coğrafyacı Strabon’a göre Erciyes’in tepesine çıkıldığında Karadeniz ve Akdeniz görülebiliyordu. Erciyes ile Hasandağı arasındaki dağ sırasının adı ise Melendiz Dağları’dır ve diğerlerine göre daha alçak olan bu dizinin yüksekliği 2898 m.’dir.
Kapadokya’daki Peri Bacaları tarihi oluşumuna en çok katıkıyı yanardağlar vermiştir. Yanardağlar aktifken püskürttükleri lavlar platoda, göller ve akarsular üzerinde 100-150 m. kalınlığında farklı sertliklerde bir tüf tabakası oluşturmuştur. Peri bacaları kaç yıllık olduğunu ele alırken, bu tüf tabakanın bünyesinde ayrıca kil, kumtaşı, bazalt, volkan külü, aglomera gibi başka jeolojik kayaçlar mevcuttur. Başta Kızılırmak olmak üzere akarsu ve göllerin bu tabakayı sürekli aşındırması sonucu bölge bugünkü halini almıştır ve Peri Bacaları tarihi oluşumuna katkı sağlamıştır. Ayrıca erozyon ve ani ısı değişiklikleri sonucu tüf ve bazalt katmanları yıkıma uğramıştır. Sel suları ve rüzgarın aşındırması sonucu “peri bacası” denilen ilginç oluşumlar ortaya çıkmıştır. Tüfe karşılık bazalt katmanları aşındırmadan daha az etkilenmiştir. Bu nedenle üst katmanda bulunan sert kayaçlar kendini daha fazla korumuş, alt kısımlarda bulunan malzemeyse kolayca aşınarak oyulmuştur. Böylece üst kısımları şapka görüntüsünde konik biçimli şekiller; yani peri bacaları oluşmuştur. Şapka biçimindeki daha dayanıklı olan sert kayalar, koninin etrafındaki tüf tabakasının aşınmasına karşılık gösterdiği dirence göre peri bacasının ömrünü belirler. Şapkanın üzerinde oturduğu boğaz kısmı iyice inceldiğinde bu sert kaya da düşecektir.
Peri Bacaları Tarihi Oluşumu ve Peri Bacası Tipleri / Cinsleri
En çok peri bacası nerede bulunur?
Peri bacalarının tarihi Kapadokya bölgesinde erozyonun oluşturduğu Peri bacası tipleri; şapkalılar, koniler, mantar biçimliler, sütunlar ve sivri kayalardır. Peri bacalarına en çok Ürgüp- Uçhisar- Avanos üçgeni arasındaki vadilerde, Kayseri Soğanlı vadisinde, Nevşehir Çat kasabasıyla Aksaray Selime köyü civarında rastlanır. Ayrıca vadi yamaçlarında görülen ilginç kıvrımlar da yağmur suları tarafından oluşturulmuştur ve bu yamaçlarda fark edilen renk çeşitliliği, lav tabakalarının ısı farkından dolayıdır. Bu oluşumlara Uçhisar, Göreme-Meskendir, Ortahisar Kızılçukur ve Pancarlı vadisinde rastlanır.
Kapadokya Tarihçesi
Kapadokya tarihçesi olarak bölgedeki Prehistorik döneme ait kalıntılara en çok Niğde Köşk Höyük ile Aksaray Aşıklı Höyük’te rastlanmıştır. Bu kazı alanlarında Obsidyen, taş ve kemikten yapılmış alet ve silahlar ortaya çıkarılmıştır. Neolitik ve Kalkolitik döneme ait en önemli eserler, bereket tanrıçası heykelleridir. Aşıklı Höyük’te ortaya çıkarılan bir iskelet, dünyada bilinen ilk beyin ameliyatının burada 20-25 yaşlarında bir kadına yapıldığını kanıtlamaktadır. Ayrıca Gülşehir-Civelek Mağarası’ndaki kazılarda da Neolitik, Kalkolitik ve Eski Tunç Çağı’na ait mutfak kapları bulunmuştur.
Kapadokya’da Asur Dönemi
M.Ö. 19.yy.da Asurlu tüccarlar Kapadokya’da varlıklarını göstermiştir. Bu bölgede ticari koloniler kurarak ilk ticaret örgütünü oluşturmuşlardır. Ticaret yapılan Pazar yerleri “karum” adını alır. En önemli ticaret merkezi Kültepe, Kaniş-Karum’dur. Karum-Hattuş (Boğazköy) da önemli merkezlerdendir. Asurlu tüccarlar bu bölgede hiçbir zaman politik bir güç teşkil etmemiş, yerel kent devletlerinin yönetiminde sadece ticaretle uğraşmışlardır. Onlar sayesinde Anadolu’da ilk kez yazıya rastlanır. “Kapadokya Tabletleri” adı verilen çivi yazılı metinlerde Asurlu tüccarların Anadolu halkıyla giriştiği sosyal ve ticari ilişkilerin ayrıntıları anlatılmıştır.
Kapadokya’da Hititler ve Frigler dönemi
M.Ö. 2000’in başlarında Kafkasya üzerinden Kapadokya’ya gelen Avrupa kökenli Hititler bir süre sonra bölgede imparatorluk kurmuştur. Başkentleri Hattuşaş (Boğazköy) olan Hititler’in en önemli merkezleri Alişar ve Alacahöyük’tür. Kapadokya’nın hemen her yerinde Hititler’e ait kalıntılara rastlamak mümkündür. 600 senelik hükümdarlık sonunda Hititlerin Frigler tarafından ortadan kaldırılmasıyla Orta ve Güneydoğu Anadolu’da Geç Hitit Krallıkları kurulmuştur. Kapadokya bölgesindeki geç Hitit krallığı, Kayseri, Niğde ve Nevşehir’i kapsayan Tabal Krallığı’dır. Bölgede bu döneme ait Hitit hiyeroglifi ile yazılmış kaya anıtları bulunmaktadır.
Kapadokya’da Kimmerler Frig dönemi son verir
Kimmerler’in Frig dönemine ve egemenliğine son vermelerinden sonra Anadolu’da önce Medler, sonra Persler görülür. Persler Kapadokya’yı Sardes’ten Susa’ya uzanan Pers Kral Yolu’nun geçtiği bir satraplık (eyalet) yapmışlardır. Pers dilinde “Katpatuka”; yani “Güzel Atlar Ülkesi” adını taktıkları bölgenin bugünkü adı buradan türemiştir. M.Ö. 332’de Pers Krallığı’na son veren Makedonya kralı Büyük İskender Kapadokya’nın direnmesine karşı koymamış, bölge yerel bir hanedanla yönetilmeye başlamıştır. 17 yılında Kapadokya, Roma eyaleti olmuştur. Romalılar bölgeyi ele geçirince batıya doğru bir yol yaparak Ege’ye ulaşımı sağlamışlardır. İmparator Septimus Severus döneminde Kapadokya, ekonomik bakımdan oldukça hareketlilik kazanmıştır. Sonraları İranlı Sasaniler’in saldırılarına karşılık III. Gordianus şehri surlarla çevirmiştir.
Kapadokya ve Kayseri Hristiyanlık merkezi oldu
Bu dönemde Anadolu’da yayılmaya başlayan ilk Hristiyanların kentlerden köylere göç etmeye başlamasıyla Kapadokya’nın merkezi Kayseri, 4.yy’da önemli bir din merkezi haline gelmiştir. Göreme ve çevresinde Kayseri Piskoposu olan Aziz Basil’in görüşü etrafında birleşerek kayalar içinde manastır hayatını başlatmışlardır.
Kızılçukur’da, Ortahisarda, Pancarlı vadisinde, Uçhisarda, Ihlara Vadisinde ve tabiki bunların içinde en iyi korunmuş olan Göreme Açık Hava Müzeside bulunan kiliseleridir. Hristiyanlık kültürünün beşiği halini almıştır hatta Paganlardan korkan ve saklanma ihtiyacı duyduklarında daha önceki kültürlerin inşaa ettiği Kapadokya yer altı şehirlerini saklanmak için kullanmıştalardır. Ve bu günkü Ortodoksluk için bu dönem çok önemlidir.
Kapadokya’da Roma İmparatorluğu dönemi
Roma İmparatorluğu’nun 395’te ikiye bölünmesiyle Kapadokya, Doğu Roma İmparatorluğu’nun etkisi altında kaldı. 726’da III. Leon’un Müslümanlıktan da etkilenerek ikonaları yasaklamasıyla (İkonoklazma dönemi, 726-843) bazı ikona yanlısı keşişler Kapadokya’ya sığındı ve burada rahatça gizlenerek ibadetlerini sürdürdü.
Kapadokya’da Türk dönemi
1071 Malazgirt Savaşı’yla Anadolu’ya yerleşen Türkler 1082’de Anadolu Selçuklu Devleti’ni kurar ve Konya’yı başkent yapar. 1082’de Kayseri de Türklerin eline geçer. Kentler yeniden yapılandırılır ve kervansaray, cami, medrese ve türbe gibi eserler yapılır. 14 .yy.’dan itibaren bölgedeki Hıristiyan kesim, sayı ve statü bakımından önemini yitirir. 1923’teki Yunanistan ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki nüfus değişimine kadar burada yaşamayı sürdürürler.