Likyalılar ve Likya Bölgesi Hiritası

Likya birliği nedir? Likya neresi? Likya nerede? Patara Antik kenti nerede?
Patara Örenyeri tarihi? Patara Tarihi? Noel Baba nerede doğdu?
Xantos’un efsanevi savunması kime karşı oludu? Xantos Örenyerinin Tarihi

Letoon Leto kimin sevgilisi? Hera Leto’yu neden kıskanır? Hera Leto’yu öldürmek ister mi?

Lykialılar & Lykia Bölgesi

Lykia ; aşağı yukarı , bugün Teke yarımadası diye andığımız Fethiye körfezi ile Antalya körfezi arasında bir u harfi biçiminde Akdeniz’e uzanmış Anadolu parçasıdır.Yörenin Lykia diye anılması, en azından İlyada ile başlayarak , ilkçağ Hellen’lerine özgüdür.

Lykialılar Anadolu’nun en ilginç ve en önemli uygarlıklarından birini yaratmışlardır.Lykia ülkesi ve halkı Hitit yazılı kaynaklarında anılan ‘Lukka ülkeleri‘ ve ‘Lukka adamları‘ olmak gerektir. Mısır Firavunu II.Ramses (M:Ö:1297-1230)dönemine giren Amarna yazılı kaynaklarında Luku adıyla söz edilen halkın da Güneybatı Anadolu daki Lykialılar olduğu şüphesizdir. Nitekim Mısırlı yazılı kaynaklar Lukular’ın Hititlerin müttefikleri olduğunu kaydederler.

Lykialıların böylece M.Ö.13.yüzyıldan beri Güneybatı Anadolu’da oturduklarını bilmemize karşın onların M.Ö. 1200-700 yılları arasındaki yaşamları konusunda herhangi bir bilgiden yoksun bulunuyoruz.Çünkü söz konusu 500 yıllık süre boyunca Lykia bölgesinde hiçbir arkeolojik buluntuya rastlanmamıştır. Lykia dilinin Luvi dilinden geldiği düşünülmektedir.

Lykialılar, Hellen, Frig (Phrig) ve Lidya (Lydia) örneklerine benzeyen, Fenike kökenli bir alfabeye sahipti. İlk Lykia yazıtları M.Ö.6. yy.da başlamış, ardından M.Ö.5. YY. ve 4. yy.da yaygın bir biçimde kullanılmıştır.Hellen etkisinin artmasıyla M.Ö. 5. yy.ın sonlarına doğru ise Hellen yazıtları ortaya çıkmaya başlamış ve Roma devri sonuna değin kullanılmıştır.


PATARA ÖRENYERİ TARİHİ

Patara Tarihi geçmişi

Eşen çayı üzerinde kurulmuş bu ilkçağ kentinin adının, Luvi dilinde Pada/Pata (suyu olan, ırmağı olan?) sözcüğü ile, kentin büyüklüğünü göstermek üzere buna eklenen ,büyük anlamındaki ura sözcüğünden türetildiği sanılmaktadır.

Patara’nın kalıntıları, Lykia dağları (Batı Toroslar) eteğinde geniş bir ovadadır. Xanthos/Eşen Çayı ağzından şimdi birkaç km. doğuda, kıyıda, bugünkü Ova Gölünün güney ucu ile Akdeniz arasında, Kalkan ilçesine bağlı Ova Gelemiş köyünün yakınındadır.

Strabon ve Hededots’a göre Patara

Heredotos, kentteki ünlü Apollon tapınağının sözünü ederken, Patara’yı anıyor, kentin tarihçesi üzerine herhangi bir bilgi vermiyor. Kenti anan ilkçağ yazarlarından bir diğeri Strabon’dur. Anadolulu coğrafyacı, kentin yerini ve yapılarını anlattıktan sonra, kurucusunun (kendi cağındaki destan inancına göre) Pataros adlı bir yiğit olduğunu söylüyor.

Patara’nın asıl kurucuları ise Likyalılardır. Likya dilindeki adı Patara’ya sikkelerde ve yazıtlarda rastlanır. Patara, Büyük İskender’den sonraki savaşlarda önemli bir deniz üssüdür. İ.Ö. 3. yüzyılda diğer Lykya kentleri gibi Ptolemaios krallığının kontrolu altına girer. İ.Ö 196 yılında Selefpos Kırallığı’nın idaresine geçer. Ardından Roma egemenliği…

İ.Ö 42’de Patara’ya Brütüs gelir. Şehrin teslim olmasını yada ona denk bir bedel ödemesini ister. Pataralılar teslim olmayı tercih eder. Brütüs, Pataralıları sürgün veya ölümle cezalandırmamış ancak tapınaktaki tüm altın ve gümüşün verilmesini istemiştir. 

Patara, Roma İmparatorluk döneminde Likya’nın en önde gelen şehirlerinden biri haline geldi. Likya birliğinde üç oy hakkına sahipti. Roma bölge valiliği ve birlik arşivinin korunduğu yer olarak da önem kazandı. Arşiv muhtemelen Apollon tapınağında saklanmaktaydı. Şehir Metropolis ünvanını aldı. 4. yüzyılda Myra piskoposu Nikolaus’un (Noel Baba) doğum yeri olarak hristiyan çevrelerce kendisine büyük bir onur bağışlandı. 

Patara, Lykia’nın belli başlı liman kentlerinden biriydi. Eski limanın yeri şimdi dolmuş, bataklık durumuna gelmiştir. Kent alanında görülen kalıntıların başlıcaları şunlardır:

1-Anıtsal tören kapısı. Kalıntılar alanına girerken önce bu görkemli anıtsal kapının yanından geçilir. Üç kemerlidir; günümüze sapasağlam durumda gelmiştir. M.s. 100 dolaylarında, Romalı vali Mettius Modestus tarafından yaptırılmıştır. Her iki yüzünde bulunan heykel koyma boşluklarında, bu valinin ya da onun ailesinden bazı kişilerin büstleri vardı. Kentin Nekropolisi de, hiç değilse Roma egemenliği çağında, bu yörede idi; anıtsal kapının kent dışı yanında Roma çağından kalma lahitler bulunmaktadır.

2-Hamam olduğu sanılan yapı.güneybatı yönünde biraz ilerleyince bu yapının yanına gelinir. Bunun  ne yapısı olduğu  güvenle saptanabilmiş değildir. Bu, baskın  olasılıkla bir hamam idi; ancak, eski deniz girintisinden az içeride yer alan bir gemi yapımı işyeri olabileceği de düşünülmektedir. Hayli yıkıktır, etkileyici görünüşte değildir.

3-Tapınak. Yine güneybatı doğrultuda 250m kadar ilerleyince, M.S. 2. yy. yapıtı küçük, Korinthos düzeninde bir tapınağı görürsünüz. Bunun kentteki pek ünlü Apollon tapınağı olmadığı besbelli ise de ( onun yeri henüz saptanamamıştır) hangi tanrının tapınağı olduğu belli değildir. Burada kazı çalışması yapmış olan Prof. Ümit Serdaroğlu’nun vardığı sonuca göre, antik türünden ve çevresinde sütun sırası bulunmayan bir tapınak idi.

4-Vespasianus Hamamı, Küçük tapınağın 300m kadar güneydoğusunda, kent kalıntılarını  alanının doğu yanındadır. Burada bulunan bir yazıttan, İmparator Vespasianus’a adandığı, dolayısıyla o dönem yapısı olduğu anlaşılmıştır. Uzunluğu 105, genişliği 48m’dir. 

5-Tiyatro. Kalıntılar alanın güney ucundaki tepenin kuzeydoğu eteğindedir; yüzünü kente, sırtını tepeye ve açık denize dönmüş, sol (batı) yanını eski liman durumundaki deniz girintisi kalıntısına vermiştir. Birçok bölümü, yüzyıllar boyunca dalgaların, rüzgarın yığıp tepe durumuna getirdiği kumların altındadır. Bir kez İmparator Tiberius döneminde (M.S.14-37), bir kez de M.S.147 dolaylarında onarım gördüğü, bulunan yazıtlardan anlaşılmıştır.

6-Hadrian Granariumu Kent kalıntılarının, eski liman girintisinden(bu girintinin ağzı kum yığınlarının nrerdeyse tepecik kadar yükselmesiyle kapanınca) arta kalmış sazlık gölcüğün batı yanında kıyıdadır. Uzunluğu 67, genişliği 19m’dir ve Myra/Demre’nin iskelesi Andriake’de bulunan tahıl ambarına benzemektedir. Hadrianus döneminde yapıldığı, bulunan bir yapıttan anlaşılmıştır. Bunun kuzey bitişiğinde, tapınak biçiminde çok görkemli bir anıtsal mezarın kalıntısı vardır.

Demre’de (Myra)  Piskoposluk yapmış, çocukların koruyucusu olarak da anılan Aziz Nikola (Noel Baba) Patara’da doğmuştur.


LETOON KUTSAL ALANI

Letoon Kutsal Alanı ve Letoon Mitolojisi
Letoon Kutsal Alanı

Kaş-Fethiye yolu takip edildiğinde, Xanthos’u geçtikten 4 km sonra güneye ayrılan yoldan Letoon’a ulaşılır.

Letoon kutsal alanı

Letoon’un Lykia şehir devletlerinin, kültür merkezi olduğu düşünülmektedir. O dönemlerde milli festivaller burada yapılırdı ve papazları da federasyonda en yüksek mevkiye sahipti. Hera’dan daha çok uzaklaşabilmek için Lykia’ya, Anadolu kıyılarına kaçar. Yolda karşılaştığı kurtlar ona Xanthos Nehri’ne kadar kılavuzluk eder.

Letoon’a adı, efsanelerden gelir. Tanrılar kralı Zeus, Leto’ya aşık olur ve birlikteliklerinden, Leto ikiz çocuklarına hamile kalır. Zeus’un kıskanç karısından korkan Leto kaçar ve Delos’a gelir. Burada çocukları Apollon ve Artemis’i doğurur. Yerel halk doğan bu tanrı çocukların ağlamalarını Hera duyacak ve bizden intikam alacak diye korkar ve Leto’yu gitmesi için ikna edemeyince, kovmaya kalkarlar. Buna kızan Leto tümünü kurbağaya çevirir. Bu kurbağaların vaklamaları ise bebeklerin seslerini bastırdığı için Hera’nin gazabından kurtulurlar.

Leto minnettarlık içinde nehri Apollon’a adar ve o zamana kadar “Termilles” adıyla bilinen yere Yunanca kurt anlamına gelen, “lykos” sözcüğünden türetilmiş olan “Lykia” adını verir. 

Başka bir efsaneye göre de Xanthos nehri Leto’nun acılarını ve susuzluğunu gidermek için ortaya çıkar. 

Leto kültü Güney Anadolu’nun batı kıyılarında çok yaygındır. Halikarnas Balıkçısı’na göre Yunan tanrılarının çoğu Anadolu kökenlidir. Leto’nun Kibele ile olan benzerliği; Halikarnas, Knidos, Frigya, Karia ve KiLykia’da farklı Leto kültlerinin bulunması Leto’nun da Anadolu kökenli bir tanrıça olabileceğini düşündürür. Zaten, Homeros’un şiirlerinde de Leto’dan fazla bahsedilmez; sadece Hera’nın rakibelerinden birisi olarak geçer. 

1962 yılında başlayan kazılar sonucunda yan yana üç mabet gün ışığına çıkarılmıştır. Bunlardan ilki İon düzeninde, 6×11 sütun sayılı, 30m x 15m boyutlarında olan ve mimari süslemelerinden MÖ 150-100 yıllarında Leto için inşa edildiği düşünülen bir mabettir. Doğusunda Dor düzeninde 11×6 sütun sayılı, 27m x 15m boyutlarında başka bir mabet daha vardır.

Kazılar esnasında Artemis’i temsil eden yayı, kılıfını ve Apollon’u temsil eden liri resmeden, Helenistik tarzda yapılmış bir mozaik de bulunmuştur. İon ve Dor tarzlı tapınakların arasında daha küçük boyutlarda (18m x 8m) ve harika olarak nitelendirilebilecek duvar işçiliğiyle inşa edilmiş bir tapınak daha vardır. 

Tapınakların güneyinde, MS 7. yy.da terkedilmiş olan, bazilika şeklinde bir kilise ve bir de manastır bulunmuştur. 

Kilisenin batısında anıtsal nitelikte olan Nymphaeum, havuzla ayrılan iki binadan oluşur. Helenistik zamana tarihlenen doğudaki kompleks paralel iki duvar tarafından çevrelenir. Batıdaki binanın yüzünde kubbeli bir oyuk vardır. Havuz yarım daire şeklindeki sütunlu giriş tarafından çevrelenmiştir. 12m x 10m boyutlarındaki dik dörtgen oda sütunlu girişe iki odayla bağlanır. “Hadrianus”a ithaf edilen heykel duvardaki oyukların merkezinde bulunmaktadır. 

Letoon’un kuzeyinde Grek planlı, Helenistik döneme ait olan tiyatro bulunur. Sahne kısmı ayakta olmayan tiyatronun “Cavea’sı” iyi korunmuştur. Doğu ve batıdaki kapılar Dorik frizlerle süslenmiştir. Tiyatronun merkez kısmı tepeye oturtulmuştur. ‘Cavea’ bir Diyazoma ile iki bölüme ayrılmıştır. Tiyatro büyük ölçüde Patara tiyatrosunu hatırlatmaktadır. 

Letoon’da yeri ve şekli henüz tespit edilemeyen Stoanın ve Stadyumun bulunması, buranın yalnızca bir kült merkezi olmadığını, aynı zamanda yaşayan bir şehir olduğunu ispatlaması açısından önemlidir. 

Kazılar sırasında tapınak kalıntılarının arasında Lykia tarihine ışık tutabilecek ve yazısının çözümüne yardımcı olabilecek nitelikte yazıtlar bulunmuştur. Bu yazıtlardan en önemlisi Büyük İskender’in (Yunanca Alexandros, İngilizce Alexander) Letoon’a ziyaretini anlatandır. Aram, Yunan ve Lykia dillerinde yazılmış olan ve Kaunos’un mitolojik kurucusu “Basileus”u anlatan yazıt, Lykia yazısına ışık tutabilecek nitelikte bir arkeolojik keşiftir. 

Şehirde MS 8 yy.dan sonrasına ait kalıntı izi görülmez. Arap akınlarının başlaması ve Hristiyanlığın putperest yapılarına karşı acımasız olan tutumu yüzünden şehrin terk edildiği düşünülmektedir. 


XANTOS ÖRENYERİ TARİHİ

Heredot’a göre Xantosluların kahramanca direnişi

“Pers ordusu, başında komutanları olduğu halde Xanthos Ovası’na indiği zaman, Xanthoslular bitmez tükenmez kuvvetlere karşı az sayı ile dövüştüler, yiğitlikte nam saldılar, ancak yenildiler, kentlerine geri atıldılar, kadınları, çocukları, hazineleri ve köleleri kaleye doldurdular. Alttan, yandan ateşe verdiler. Öyle ki yangın kaleyi yerle bir etti. Bundan sonra birbirlerine korkunç yeminlerle bağlanarak düşmana saldırdılar ve Xanthos’ta oturanların tümü de savaşarak öldüler.” 

HEREDOT M.Ö. 545

Xantos tarihi tiyatrosu

Xantos
Xantos Örenyeri Tiyatrosu

Lykialıların Pers komutanı Harpagos’a karşı savaşını böyle anlatmaktadır. Bu ateşten yalnızca o sırada başka yerlerde bulunan Xanthoslular kurtulabilmişler, daha sonra şehirlerine gelerek şehri yeni baştan kurmuşlardır. 

Heredot M.Ö. 545

Burada Xanthos’un M.Ö. V. yüzyılda varolduğunu anlıyoruz. M.Ö. 1200 yılında yapılan Troya (Truva) Savaşı sırasında başlarında Xanthoslu Sarpedon olduğu halde Lykialılar Troya Savaşı’na katılmışlardır. Bu da bize gösteriyor ki Xanthos M.Ö. 1200 yıllarında da vardır. Fakat, görkemli ama talihsiz bu şehir M.Ö. 475 – 450 sırasında bu kez bir yangın felaketiyle karşılaşmış, baştan başa yanmıştır. Kazılarda bu tarihlere ait kalın bir kül tabakası ortaya çıkarılmıştır. 

Likialılar Atina karşı ayaklanır

M.Ö. 429’da Melesandros isimli Atinalı bir komutan vergi toplamaya kalkınca tüm Lykialılar birleşerek yine ona karşı koyarlar. Bu savaşta Melesandros ölür ve Atina ile olan ilişkiler da sona erer.

M.Ö. 333’de İskender’in eline geçen Xanthos, Büyük İskender’in ölümüyle M.Ö. 309’da Ptolemaiosların eline geçer. Daha sonra da Suriye Kralı III. Antiokhos’un eline geçen Xanthos’u bu dönemde büyük bir gelişme içinde görürüz. 

M.Ö. II. yüzyılda Xanthos Lykia Birliği’nin başşehridir. Bir ara Rodos yönetimine verilen Xanthos, Rodosluların yönetimine karşı gelerek özgürlüğüne kavuşmuştur. Tarihi boyunca büyük istilâlar ve felaketler geçiren Xanthos’u Roma döneminde M.Ö. 42 yılında Brutus işgal eder. Lykia akropolünü yerle bir ederek Xanthosluları kılıçtan geçirir. Xanthoslular Brutus’a teslim olmamak için yine topluca intihar ederler.

Kucağında çocuğu ile bir kadının ateşe atladığını gören Brutus çok üzülür ve askerlerine, Xanthosluları kurtaranları ödüllendireceğini söylerse de çok geç kalır. Hemen bir yıl sonra ise Marcus Antoninus, Brutus’un açtığı yaraları sarmak için Xanthos’a elini uzatır ve şehri yeni baştan imar eder. Roma İmparatoru Vespasianus da bu şehre dostça davranmış olmalı ki adına bir tak dikilmiştir. M.S. II. yüzyılda Roma’nın yanında Lykialı zenginler de Xanthos’a yardım etmişlerdir. Örneğin Licinius Langos’un şehirde bir hamam yaptırdığını biliyoruz. 

Bizans döneminde bir piskoposluk merkezi olan Xanthos, Arap akınları başlayınca terk edilmiştir. Xanthos’u ilk defa 1838 yılında Ch. Fellows keşfetmiş, bu kişi bütün rölyefleri ve büyük mimari parçaları sökerek, Patara’ya yanaşan harp gemisiyle Londra’ya taşımıştır. Bugün British Museum’un Lykia salonunda buradan götürülmüş olan birçok eser sergilenmektedir. 1950’den beri kazı Fransızlar tarafından yapılan Xanthos’u önce Dr. Pierre Demargne, sonra Prof. Dr. Henri Metzger kazmıştır.

Xanthos, Fethiye – Kaş yolu üzerinde, Fethiye’ye 55 km uzaklıktadır. Kınık Köyü’nün yakınında Eşen Çayı’nın ayırdığı Muğla – Antalya il sınırı üzerindedir. Kınık Köyü’nün hemen yanından Xanthos harabelerine çıkılır.