Konya nerede? Konya’ya nasıl gidilir? Konya’nın eski adı nedir? Konya’da Hrıstiyanlık?
Konya nerede?
Antik İkonion, İconium, İç Anadolu’nun Güney-Batı kesiminde, kabaca Antik Lykaonia’yı kapsayan yarı kurak Konya bölümünün Batı kenarında kent. İç Anadolu’nun Ankara’dan sonra İkinci, Türkiye’nin Yedinci büyük şehri. Aynı addaki İlin Merkezi; Anakent sınırları içinde 513.346 Nüfusu (1990). Ankara’dan karayoluyla 257 Km, İstanbul’dan 665 Km, Adana’dan 355 Km uzaklıkta.
KONYA COĞRAFYASI
İç Anadolu’nun en kurak kesimini Batı’dan çeviren dağlardan bol sulu akarsuların ovaya indiği yerde bulunan Konya’nın, tarih öncesi çağlardan günümüze kadar dağların kenarını izleyen ve Akdeniz kıyılarına uzanan yol üzerindeki konumu, kentsel bir yerleşmenin kurulmasına çok elverişlidir.
Çatalhöyük ve Konya Çevresi ilk yerleşim
Anadolu’nun tarih öncesi kent özelliği gösteren belki ilk yerleşmesi olan Çatalhöyük Konya’nın hemen yakınında, aynı yol üzerindedir. Kentin bugünkü planı ve çeşitli kesimleri arasındaki farklı görünümler çok uzun bir evrimin sonucunda ortaya çıkmıştır. Konya’nın en eski çekirdeği, kentin ortasında yığma bir tepe olarak yükselen Alaettin Tepesi’nin çevresini kabaca dairesel bir alan halinde kuşatır. Han, Medrese, Dergah, Türbe, Cami gibi pek çok tarihi yapı nispeten geniş caddelerin kuşattığı bu sıkışık alanda yer alır.
Geçen yüzyıllardaki yangınlardan sonra bu eski kesimde bazı düzenlemeler yapılmış, yeni caddeler açılmıştır. Bunların en önemlisi ve aynı zamanda günümüzde kentin ana trafik damarı, Alaattin Tepesi ile Mevlana Dergahı arasında uzanan ve başlıca resmi yapıların, işyerlerinin, bankaların ve otellerin bulunduğu geniş caddedir. Küçük ticarethaneler, işyerleri bu caddenin Batı Yarısına açılan sokaklarda toplanmıştır.
Konya’nın daha yeni mahalleleri kent çekirdeğini Kuzey ve Güneyine doğru geniş bir alanda kurulmuştur; En yeni kesimi ise Batı’da İstasyona doğru gelişmiştir. Burası geniş, düzenli caddeleri, modern binalarıyla öteki kesimlerden kolayca ayrılır. Kentten 5 Km. kadar uzaklıkta, dağların alt yamaçlarındaki Meram Vadisi bol suları bağ-bahçeleri ve korularıyla Konyalılar’ın başlıca dinlence ve eğlence yeridir.
Konya’nın önemi ve nüfusu, siyasal olaylara, üzerinde bulunduğu yolun işleklik derecesine ve büyük ölçüde tahıl yetiştirilen alanın tarımsal üretimine bağlı olarak tarih boyunca değişmiştir. Roma Döneminde önemli bir yol kavşağı ve Lykaonia Eyaleti’nin merkeziydi. Ortaçağda Selçuklu Devleti’nin Başkenti olarak çok gelişti, anıtsal yapılarla süslendi. Aynı dönemde Büyük Türk Düşünürü Mevlana da burada yaşamıştı.
Konya Osmanlı Döneminde de uzun süre İstanbul’dan Güneydoğu’ya uzanan ordu ve kervan yolu üzerinde bir durak, Karaman Eyaleti’nin merkezi olarak önemini korudu. Amma 19.Yüzyılın İlk Yarısında nüfusu 140.000 kadar olan kent daha sonraları çeşitli nedenlerle, özellikle tarımsal üretimin kuraklıklar yüzünden gerilemesiyle giderek tenhalaştı.
Konya’nın yeniden kalkınması aynı Yüzyılın sonlarında ilk büyük sulama tesisinin ve demiryolunun 1896 yılında kente ulaşması ile başlamıştır. Cumhuriyet Döneminde ise büyük ekonomik gelişmesine koşut olarak Konya’nın nüfusu giderek artan bir hızla çoğaldı. Kurtuluş Savaşı sırasındaki karışıklıklardan sonra, 1927 yılında 47.000 nüfuslu orta boyutta bir kent olan Konya’nın nüfusu 1950’lere kadar 60.000’nin altında kalmış, ancak bu dönemi çok hızlı bir artış izlemiştir. Kentin nüfusu 1955 yılında 92.236 kişiye, 1965 yılında 157.934 kişiye çıkmış, 1970 yılında 200.000 kişiye, 1980 yılında 329. 139 kişiyi bulmuş, günümüzde (1990) ise 500.000 kişiyi aşmıştır.
Anadolu Tarihinin en eski kültür ve sanat merkezlerinden biri olan ve bu işlevi Selçuk Üniversitesi’nin kuruluşuyla daha da artan Konya aynı zamanda tarihi anıtları, çeşitli müzeleri ve kültür mimarisi nedeniyle Türkiye’nin önde gelen Turizm Merkezleri’nden biridir. Besin Sanayisi kolları, çimento fabrikası.
KONYA TARİHİ
İ.Ö.2600’lü yıllara kadar uzanan tarihi boyunca İlk Tunç Çağını (İ.Ö. 2600-2100) yaşayan kent, sırasıyla Hititlerin (İ.Ö.1400-1200), Phrygialılar’ın (Friglerin) , Kimmerler’in Lydialılar’ın, Persler’in (İ.Ö.1200-333), Büyük İskender İmparatorluğunun ve Bergama Krallığı’nın (İ.Ö.333-133), ardından da Romalılar’ın (İ.Ö.133-İ.S.395) yönetiminde kaldı.
Roma ikiye ayrılınca Iconium Bizansa kalır
Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesiyle (395) Bizans Devletinin payına düştü ve Romalılar’ın “İconium” adını verdikleri kent, bu dönemde önce “İkonion”, sonra da “Konieh” adıyla anıldı. İslamlığın yayılışı sırasında Arap orduları Konya’yı Emeviler Döneminde iki kez, Abbasiler Döneminde de bir kez ellerine geçirmelerine karşın, 10.yy. başlarına kadar süren bu istilalar geçici oldu ve kent Bizanslılar tarafından geri alındı (908).
Selçuklu Tarihi
Selçuklu Türkleri 1071’de Konya’yı da feth ederler
11.yy.’ın ikinci yarısından sonra Anadolu’ya türk akınları başladı ve Alparslan’ın Malazgirt Zaferi’nin (1071) ardından Selçuklu Beylerinden Kutalmışoğlu Süleyman Şah Konya’yı fethederek burasını, kurduğu Anadolu Selçuklu Devleti’nin Başkenti yaptı (1077). Bir süre sonra da İznik’i alan Süleyman Şah, Başkentini Konya’dan buraya taşıdı (1080). Babasının yerine geçen I.Kılıç Arslan (1092), İznik Haçlıların eline geçince (1097),başkentini yeniden Konya’ya taşıdı ve artık çöküşüne kadar burası Anadolu Selçuklu Devleti’nin değişmeyen başkenti olarak kaldı.
Haçlı seferi
Konya’yı bayındır duruma getiren II.Kılıç Arslan döneminde Üçüncü Haçlı Seferi başladı. Karadan Kilikya üzerine yürüyen Alman İmparatoru I.Friedrich Barbarossa, Konya Kalesi’ni aldı (1190). İç Kaleye kapanan Kılıç Arslan, İmparatordan barış istedi. Kilikya’ya geçmesine izin verilmesi koşuluyla barış önerisini kabul eden İmparator, 5 gün Konya’da kaldıktan sonra ordusuyla birlikte kentten ayrıldı.
II.Kılıç Arslan’ın zehirlenerek öldürülmesi üzerine (1192) küçük oğlu I. Gıyasettin Keyhüsrev yerine geçtiyse de Tokat’ta bulunan ağabeyi Rüknettin Süleyman Şah buna karşı çıkarak Konya’yı kuşattı ve kenti ele geçirdi. Rüknettin öldükten sonra yerine oğlu III.Kılıç Arslan geçince, sığındığı İstanbul’dan Anadolu’ya geçen I. Gıyasettin Keyhüsrev yeniden Konya tahtına oturup, yerine III.Kılıç Arslan’ı da öldürttü (1204). I. Alaattin Keykubat (1219-1237), Kentin dış kalesini onarttı. Yapımı yarım kalan ALAATTİN CAMİİSİ’ni tamamlattı (1221).
İç Anadolu’da Moğol egemenliği
Onun döneminde bir sanat ve bilim merkezi olan Konya’ya Sultan ül-Ulema Bahaettin Velet ile oğlu Mevlana Celalettin Rumi başta olmak üzere Doğu ve Batı’dan göçen birçok bilim adamı yerleşti. Alaettin Keykubat’ın ardılı II.Gıyasettin Keyhüsrev döneminde Selçuklular, Kösedağı Savaşı’nda (1243) yenildikleri için Moğol egemenliğini tanıdılar.
Moğollarla işbirliği yapan Selçuklu Emiri Muinettin Pervane’nin IV. Kılıç Arslan’ı öldürtüp, yerine III. Gıyasettin Keyhüsrev’i geçirmesi üzerine fırsat kollayan Karamanoğlu Mehmet Bey de “Cimri” adıyla anılan Alaettin Siyavuş’u Selçuklu tahtının meşru mirasçısı ilan ederek Konya’yı ele geçirdi ve kendisi de onun Veziri oldu (1277). Ancak, Moğol ordusunun yardımıyla kısa bir süre sonra Konya’yı geri alan III. Gıyasettin Keyhüsrev, Mehmet Bey’le “Cimri”yi öldürterek tahtına sahip çıktı. III. Gıyasettin Keyhüsrev öldürülünce (1282) yerine geçen II.Gıyasettin Mesut İlhanlı Hükümdarı Gazan Han’ın buyruğuyla Konya’dan alınıp götürüldüğü Hemedan’da alıkonuldu. Ardılı olan III. Alaattin Keykubat’ı öldürten Gazan Han’ın yeniden tahta çıkarttığı (1305) II.Gıyasettin Mesut’un bir süre sonra ölmesi üzerine (1307) son bulan SELÇUKLU DEVLETİ, Anadolu’da çeşitli Beyliklere bölündü.
Bu beyliklerin en güçlülerinden biri olan Karamanoğulları, Selçuklulardan sonra Konya’ya egemen oldular. Ancak, başkaldıran beylikleri denetim altına almak için İlhanlıların Genel Vali Emir Çoban komutasında Anadolu’ya gönderdikleri ordu, karşı koyan Karamanoğullarının üzerine yürüyerek Konya’yı kuşattı. Kent açlık yüzünden Moğollara teslim oldu (1314). Emir Çoban kuvvetlerinin Anadolu’dan çekilmesinden ve oğlu Timurtaş’ın da Mısır Memlüklerine sığınmasından (1327) sonra Karamanoğlu İbrahim Bey, Konya’yı yeniden ele geçirip bağımsızlığını ilan etti.
Osmanlı devletine komuş olur
Bu arada, Karamanlılar başkentlerini Konya’dan Larende’ye (Karaman) taşıdılar. Karamanoğlu Alaettin Halil Bey, Eretna Devleti’nin elinden Niğde’yi Eşrefoğullarından da Beyşehir ve Yöresini alınca, Osmanlı Devleti ile komşu oldu (1380). Osmanlılarla sürüp giden uzun sürtüşmeler sonunda Konya’yı ele geçiren I.Beyazıt (Yıldırım) Karamanoğlu Alaettin Ali Bey’i Taşeli’ne kaçmak zorunda bıraktı (1394). Padişahın Kız kardeşi olan eşinin aracılığıyla affedilen Ali Bey’e Konya geri verildi (1395).
Ancak, Karamanoğulları ile bozuşan Kadı Burhanettin Konya’yı buyruğundaki çapulcu göçebe askerlere yağmalattı. Bunun üzerine Kadı Burhanettin ile anlaşan Ali Bey, yeniden Osmanlı topraklarına saldırdı. Anadolu Beylerbeyi Sarı Timurtaş Paşa’yı tutsak alarak Konya’ya getirdi.
Karamanoğullarının üzerine yürüyen I.Beyazıt, Ali Bey’i Akçay’da yenerek Konya’ya girdi ve Karamanlı Ülkesini Osmanlı topraklarına kattı (1397). Ancak, Ankara Savaşı’ndan (1402) sonra Anadolu Beyliklerini yeniden canlandıran Timur, Bursa Hapishanesinden çıkarttığı Ali Bey’in oğlu Mehmet Bey’i Konya’da Karamanoğulları Beyliği’nin başına getirdi (1403).
Osmanlıya Bağlanması
Böylece Karamanoğulları ile Osmanlılar arasındaki savaş yeniden başladı. Mehmet Bey Bursa’ya saldırıp kenti yağmaladı. I.Çelebi Mehmet de karamanlı ordusunu dağıtarak Konya’yı ele geçirdi (1414). Osmanlılara bağlanmak koşuluyla affedilen Mehmet Bey, padişah Konya’dan ayrılınca yine başkaldırdı. Bu kez de üzerine gönderilen Bayezid Paşa tarafından tutsak alındıysa da yeniden bağışlanarak Konya kendisine bırakıldı.
Niğde’de ağabeyine karşı ayaklanan Alaettin Ali Bey’i destekleyen Memluklar, Konya ile birlikte tüm Karamanlı Ülkesini işgal edince (1419). Osmanlılar’a sığınan Mehmet Bey, onların yardımıyla beyliğini ve Konya’yı yeniden ele geçirdi (1421). Amcası Alaettin Ali Bey’in yönetime el koyması üzerine (1424) Konya’dan kovulan Tacettin İbrahim Bey, Osmanlıların buyruğuna verdikleri orduyla amcasını yenerek yine aynı yıl Konya’da beyliğinin başına geçti.
Tacettin İbrahim Bey’in ölümü üzerine (1463) küçük oğlu İshak Bey onun ardılı oldu. Ancak, İshak’ı Konya’dan kovan ağabeyi Pir Ahmet, beyliğini ilan etti (1464). Ağabeyine karşı Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’la anlaşan İshak Bey, Konya’yı ele geçirdi. Osmanlılara Akşehir ve Beyşehir’i vererek yardımlarını sağlayan Pir Ahmet, Konya’yı geri alıp kardeşini öldürterek Karamanoğulları Beyliği’ne tek başına egemen oldu (1465). Pir Ahmet Bey’in bir süre sonra Osmanlı Devletine karşı Papalık, Venedik ve Macaristan’ın oluşturdukları “Kutsal İttifak”a katılmasına öfkelenen II.Mehmet (Fatih), Konya ve Larende’yi ele geçirip Osmanlı egemenlik sınırı içine aldı (1466). Böylece Konya merkez olmak üzere bir Osmanlı Eyaletine dönüştürülen Karamanlı Ülkesine Fatih’in büyük oğlu Şehzade Mustafa ilk sancakbeyi olarak atandı.
Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın yanına sığınan Pir Ahmet Bey orada ölünce, yerine geçen kardeşi Kasım, Uzun Hasan’la birlikte Osmanlılar’a karşı yapılan Otlukbeli Savaşı’na (1473) katıldı. Fatih karşısında Akkoyunlular’ın bozguna uğramasıyla sonuçlanan savaştan sonra Karamanoğulları Beyliğini yeniden canlandırma umudunu yitiren Kasım Bey, ortadan kayboldu.
Ölen Şehzade Mustafa’nın yerine Karaman Sancakbeyliği’ne atanan kardeşi Cem Sultan (1474), babası öldükten (1481) sonra ağabeyi II.Bayezid’e karşı Konya’dan taht kavgasına girişti. İki kardeşin Osmanlı Tahtı için çekişmesi sırasında ortaya çıkan Kasım Bey, Cem Sultan’ı destekledi. Cem’in Bursa’yı alarak padişahlığını ilan etmesi üzerine Kasım Bey de Konya’da beyliğini ilan etti. Ancak, Yenişehir Savaşı’nda yenilen Cem, Mısır’a kaçtıktan sonra Kasım Bey’in üzerine yürüyen II.Bayezid, Konya’yı ele geçirip Karamanlılar Beyliği’ni kesin olarak ortadan kaldırdı (1483).
Konya, Osmanlı yönetiminde yalnız bir eyalet merkezi olarak değil, Mevlana’nın kurduğu gelenekleri yaşatan önemli bir Mevlevi Merkezi olarak da gelişti.
Ayrıca, doğu seferleri sırasında Türk Ordusunun başlıca konaklama merkezlerinden biri oldu. Mevlana Türbesi’ni onartan l.Selim, kente su getirtti ve Karaman Eyaletinde köklü bir toprak reformu yaptırdı. Irakeyn Seferi nedeniyle kente uğrayan l.Süleyman (Kanuni) Konya’nın esaslı bir biçimde bayındırlaştırılmasını buyurdu. 19. yy.a kadar bayındır durumda kalan Konya, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın Osmanlı Devletine karşı ayaklanmasının ardından İbrahimpaşa komutasında Mısır ordusunun işgaline uğrayarak hasar gördü (1832). Daha sonra Kütahya’ya kadar ilerleyen Mısırlılar, burada yapılan antlaşmayla (1833) Konya’yı boşaltıp Toroslar’ın gerisine çekildiler.
Kurtuluş Savaşı’nın başlarında Delibaş Mehmet, Kuvayi Milliye’nin Müslümanlığa ters düştüğü savıyla TBMM Hükümetine karşı ayaklandı. 500 Asker Kaçağının da katıldığı Delibaş Çetesi, Konya’ya girerek yönetime el koydu (21 Ekim 1920). Ancak, ayaklanmacıları dağıtıp elebaşlarının çoğunu yok eden Kuvayi Milliyeciler (Kasım 1920), Konya’yı yeniden Ankara Hükümeti yönetimine bağladılar.
GÜZEL SANATLAR
Konya’nın merkezindeki Alaattin Tepesi’nde Remzi Oğuz ARIK’ın yaptığı kazılarda (1941), Orta Tunç Çağdan çanak çömlek parçaları bulundu. Kentin 7 Km Güneyindeki Karahöyük’te Sedat ALP’in yürüttüğü çalışmalardaysa İlk Tunç Çağ, Orta Tunç Çağ ve Hititler Döneminden katmanlar ortaya çıkarıldı.
Tümüyle bir Selçuklu Kenti görünümündeki Konya’da, bu dönemden çeşitli işlevlerde pek çok anıt bulunmaktadır. Bu yapılarda güçlü yerel geleneklerin etkisiyle yeni bir Türk-İslam Sanatının biçimlendiği görülür. Karamanoğulları Dönemi mimarlığında Selçuklu geleneği sürdürülmüştür. Osmanlı Döneminde de önemini koruyan kent çeşitli yapılarla donatılmıştır.
Selçuklu Döneminin ilk önemli anıtlarından biri Sahipata Külliyesi’dir. Haluk Karamağaralı’nın araştırmalarıyla Cami’nin ilk yapılışında ahşap direkli Cami türünün bilinen en eski örneği olduğu saptandı. Anadolu’daki sağlam durumda ilk çifte minareli taç kapı da bu yapıda görülmektedir. Dönemin ünlü mimarı Kelük Bin Abdullah’ın yapıtı olan Cami’ye 1283’te türbe ve hankâh eklendi. Selçuklu Döneminin bir başka önemli yapısı, Anadolu’daki en eski Camilerden biri olan Alaettin Camisi’dir. Sürekli araştırma konusu olan bu Caminin en erken tarihli yazıtı abanoz minberi üzerindedir (1155). II.Kılıç Arslan’dan sonra I.İzzettin Keykavus ve I.Alaettin Keykubat dönemlerinde de eklemeler yapılmıştır. Avluda 1.İzzettin Keykavus döneminden kalma 2.Kılıç Arslan Kümbeti ile bitmemiş bir Kümbet vardır. Akçagizlemez Camisi’ni 1.İzzettin Keykavus döneminde Hacı Ferruh yaptırmıştır (1215). Şeyh Sadrettin Konevi Camisi ve Türbesi’nin 1274 tarihli yazıtı vardır. 1899’da Konya Valisi Mehmet Ferit Paşa tarafından onartılan Cami’nin sivri kemerli mihrabı, Selçuklu Çini Sanatının özgün örneklerindendir. Kıvrık dallar, bitkisel ve geometrik motiflerle süslü ahşap pencere kanatları ise dönemin ahşap işçiliğini yansıtır. Selçuklu Dönemi anıtlarından biri de 13.yy.’dan Hatuniye Camisi’dir. Konya’daki çok sayıda Selçuklu Mescitleri genel olarak kare ya da dikdörtgen planlı, tek kubbeli, birkaçı düz çatılı örneklerdir. Çoğunun önün de tonozlu ya da düz çatılı girişleri bulunur (Son Cemaat Yeri’nin Öncüleri). 1.İzzettin Keykavus zamanında Hacı Ferruh’un yaptırdığı (1215) Taş Mescit, İmrahor Zeynettin Beşare Bey’in 1216 tarihli Beşarebey Mescidi, I.Alaettin Keykubat zamanında Hacı İsmail Bin Şemsettin Erdem Şah’ın yaptırdığı (1220) Erdemşah Mescidi, Celalettin Karatay’ın kardeşi Kemalettin TURUMTAŞ’ın 1248 tarihli Küçükkaratay Mescidi tonoz örtülü ön mekanları kapı ve pencerelerle dışa açılan örneklerdir. Yazıtı olmamakla birlikte 13.yy.ın ikinci yarısına tarihlendirilen Sırçalı Mescit, üç kemerle dışa açılan ön mekanıyla Son Cemaat Yerine yaklaşan bir gelişme gösterir. Bu yapılarda kubbeye geçiş öğelerinde de ilginç uygulamalarla karşılaşılmaktadır. Sırçalı Mescit’te türk üçgenleri, Taş Mescit’te yelpaze biçiminde tonoz bingiler, Beşarebey Mescidi’ndeyse mukarnaslı tonoz bingiler kullanılmıştır. Bu mescitler zengin süslemeleriyle de dikkati çeker (Taş Mescit’in mihrap ve taç kapısındaki taş bezemeler, Sırçalı Mescit’in zengin çini mozaik ve tuğla bezemeleri). Şeker Fabrikası’nın yanındaki Küçük Karatay Mescidi’nin (13.yy.ortaları) kubbesinde türk üçgenlerinin gelişmiş örnekleriyle karşılaşılır. Bu aynı zamanda çok büyük Son Cemaat Yeri ile ilgi çeker. Hoca Hasan Mescidi ise (13.yy.’ın ikinci yarısı), kubbesindeki zikzak motifli tuğla örgüsü ve anıtsal boyutlardaki minaresiyle önemli bir yapıdır. 13.yy. sonlarından Tahir ve Zühre Mescidi’nin alçı ve çini bezemeli mihrabı, Selçuklu mihraplarının güzel örneklerindendir. 13.yy. sonlarından Beyhekim Mescidi’nin bitki motifli çinilerle süslü zengin mihrabı ise Berlin Müzesi’ndedir.
Dönemin önemli eğitim merkezlerinden olan Konya’da medreselerin de önemli örnekleri bulunmaktadır. Aligav Medresesi (Son yıllara dek Aligav Zaviyesi ve Türbesi ya da Mahmudiye Medresesi olarak biliniyordu) yazıtsızdır. Ancak 12.yy. sonuyla 13.yy. başlarında yapıldığı sanılmaktadır. Kazı ve incelemeler sonucu bu yapının Konya’daki kapalı medreselerin ilki olduğu saptanmıştır. Tacülvezir Medresesi ve Türbesi II.Gıyasettin Keyhüsrev döneminde Vezir Tacettin Mehmet tarafından yıptırıldı (1239/1240). Anadolu’daki Çinili Medreselerin ilk ve en önemli örneklerinden olan Sırçalı Medrese Gıyasettin Keyhüsrev zamanında yaşamış Bedrettin Müslih tarafından yaptırıldı (1242). Bu yapı günümüzde Konya Mezar Anıtlar Müzesi olarak değerlendirilmektedir. Dönemin en ünlü eğitim kurumlarından olan KARATAY MEDRESESİ, mimari düzeni, kubbesi ve zengin bezemeleriyle bir başyapıttır. Selçuklu Veziri Celalettin Karatay’ın yaptırdığı Medrese (1251/1252) zengin ve eşsiz çinilerle süslüdür. Bu Medrese de günümüzde Karatay Çini Eserler Müzesi’dir. Karatay Medresesi’nin karşısındaki Küçük Karatay Medresesi Kemalettin Turumtaş tarafından yaptırıldı (1248-1250). Açık avlulu medreseler planındaki yapının eyvan duvarları ve pencere kemerleri firuze, lacivert ve mor çini mozaikler ve sırlı tuğlalarla süslüydü. 1260’larda Selçuklu Veziri Fahrettin Ali Sahipata tarafından yaptırılan İnce minareli Medrese Mimar Kelük Bin Abdullah’ın yapıtıdır. Kapalı, revaksız avlulu medreseler planındaki yapı, birkaç kez onarılmıştır (Bugün Konya Taş ve Ahşap Eeserler Müzesi’dir).
Konya’yı öteki merkezlere bağlayan yollar üzerinde, Selçuklu Hanlarının ilginç örnekleri bulunmaktadır.(Konya-Akşehir arasında 1201 tarihli Argıt Han ya da Altınapa Hanı, Konya-Beyşehir yolunda Kızılviran ya da Kızılören Hanı (1205), Konya-Aksaray arasında 1235-1237’de yaptırılan Zazadin Han, Konya-Akşehir yolunda 1246-1249 yılları arasında inşa edilen Horozlu Han).
Konya Türbeleri içinde belirtilmesi gereken yapılar Şeyh Aliman’ın Aliman Türbesi (1288), Rüknettin Kılıç Arslan’ın Eşi Gömeç Hatun için inşa edilen Gömeçhatun Kümbeti (13.yy.sonu), Sahipata Külliyesi içindeki Sahipata Türbesi (1283), Alaettin Camisi’nin avlusundaki Kümbetlerdir. MEVLANA TÜRBESİ ve MEVLEVİ DERGAHI’ndan oluşan MEVLANA KÜLLİYESİ ise KONYA’nın simgesi haline gelen anıtlardandır.
2. Kılıç Arslan döneminde (1156-1192) yapımına başlanan 2.Kılıç Arslan Köşkü, 1.Alaettin Keykubat zamanında önemli bir onarım geçirdiğinden Alaettin Köşkü diye de bilinir. Günümüze yalnızca bir duvarı kalmıştır.
Karamanoğulları Dönemi Anıtları arasında iki darülhuffaz özellikle dikkati çeker. 15.yy.’da Nasuh Bey tarafından yaptırılan Nasuhbey Darülhuffazı kesme taştan, tek kubbeli bir örnektir, önündeki üç kubbeli revakı yıkılmıştır. Hasbey Darülhuffazı ise (1421), tuğla örgülü kare mekan üzerine, türk üçgenleriyle geçilen yüksek bir kubbeyle örtülür. Tuğla duvarlar üç cephede kesme taş, ön cephede ise geometrik yıldız geçmeli ve örgü motifli mermer levhalarla kaplıdır. Selçuklu geleneğini sürdüren mihrabı, zengin çini bezemelidir. 13.yy.’ın ilk yarısında inşa edilen İplikçi Camisi 1332’de Hacı Ebubekir tarafından genişletildi ve yenilendi. Dikdörtgen planlı Cami, mihrap duvarına dikey yedi sahınlıdır. Orta sahın küresel bingili üç kubbe, yan sahınlar çapraz tonoz, mihrap önü düz tonoz örtülüdür.
Konya’daki Karamanoğulları Kümbetleri kesme taştan, sekizgen gövde üzerine tuğladan piramit biçimi külah örtülü mimarileriyle, Selçuklu geleneğini sürdürürler. 1454/1455 tarihli Fakih Dede Türbesi, dönemin bilginlerinden Burhanettin Fakih için yaptırılmıştı. Kalender Baba (Şeyh Ebubekir) Türbesi ise yazıtına göre 1428’de Ebubekir Niksari adlı bir bilgin için inşa ettirilmişti. l.Beyazıt (Yıldırım) Döneminde Dursunoğlu Mehmet Bey’in yaptırdığı Dursunoğlu Camisi, üç kubbeli Son Cemaat Yeriyle, tek kubbeli bir ana mekandan oluşur. 1888’de Tahir Paşa tarafından yenilenen Cami Tahir Paşa Cami olarak da bilinir. Mevlana Külliyesi’nin yanındaki Selimiye Camisi’ni tezkirelerde bulunmamakla birlikte Mimar Sinan’ın yaptığı sanılmaktadır (1565-1570). Konya’daki Osmanlı Mimarlığının en güzel örneklerindendir. Burada ana mekan ortada büyük kubbe, mihrap önünde yarım kubbe, yanlarda üçer küçük kubbeyle örtülüdür. Önünde Kırmızı-Siyah taştan kemerlere oturan Yedi Kubbeyle örtülü Son Cemaat Yeri vardır. Ön cephenin köşelerine tek şerefeli İki Minare yerleştirilmiştir. Mukarnaslı Niş biçimindeki mihrap mavi mermerden, Osmanlı Taş İşçiliğinin özgün örneklerinden olan Minber ise Beyaz mermerdendir. Yapı, 20.yy. başlarında Mimar Muzaffer tarafından onarılmıştır. Mevlana’nın torunlarından Hasan Bin Şeyh Hüseyin Çelebi’nin yaptırdığı Kapı Camisi (1658), Konya Müftüsü Seyit Abdurrahman Efendi tarafından yenilendi (1658). Kentteki bir başka önemli Osmanlı yapısı Abdülaziz Döneminden Aziziye Camisi’dir (1872). Bu Cami barok ve rokoko üslubundaki bezemeleriyle 19.yy.’ın özelliğini yansıtır. Musalla Mezarlığı’ndaki Şeyh Şücaettin Türbesi (1533) kırmızı kesme taştan gövdesi, 16 dilimli tuğla kubbesiyle ilginç bir yapıdır. Bunun yakınında, Şeyh Halili’nin 1597 tarihli türbesi bulunmaktadır. Düzgün kesme taştan, sekiz köşeli türbe, 12 köşeli kasnağa oturan tuğla kubbeyle örtülüdür. Karaman Beylerbeyi Hasan Paşa’nın (Öl.1573), klasik Osmanlı türbeleri üslubundaki türbesi, Mevlana Külliyesi’nin Güney duvarına bitişiktir. Kesme taştan,sekizgen gövdeli, kubbeli yapının Kuzey penceresi açılarak Mevlana Müzesi’ne geçiş sağlanmıştır. Mevlana Külliyesi’nin avlusunda bulunan sekizgen gövdeli, kubbeli Hürrempaşa Türbesi, 1.Süleyman’ın Başveziri Maktul İbrahim Paşa için yaptırılmıştır (1527). Kuyucu Murat Paşa’nın Kızı Fatma Hatun’un Türbesi ise Mevlana Külliyesi’nin Güneybatısındaki avludadır. 1585 tarihli türbe, sekizgen gövdeli, kubbeli, klasik üslupta birörnektir. Karaman Beylerbeyi Sinan Paşa’nın, Mevlana Külliyesi avlusunun Güneyinde bulunan Türbesi de klasik üsluptadır (1574).
Konya Hamamları arasında Çifte Hamam planındaki Mahkeme Hamamı (15. yy,onarım 1754), Çifte Hamamı’ndan yalnızca Kadınlar Bölümü sağlam olan Ahmet Efendi Hamamı (1676) belirtilebilir. Selimiye Cami’nin Batı köşesindeki Yusufağa Kitaplığı’nın yapımını 1794’te Yusuf Ağa başlatmış, 1795’te Mehmet Sadık tamamlatmıştır. Kesme taştan, kare planlı kitaplık,sekiz köşeli kasnağa oturan kubbeyle örtülür.
Kentteki ATATÜRK ANITI, Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yapıtlarından biri olması açısından önemlidir. Anıtın kaidesi Mimar Muzaffer’in (1915-1917),heykeli ise Krippel’in eseridir (1926).