Asurlular kimdir? Kültepe neresi? Asurlular ne zaman yaşamışlar? Asur Ticaret Kolonileri tarihi nedir?

Kayseri tarihi? Kayseri’de Asur etkisi? Hitit ve Asur ilişkisi nedir?


Kayseri

Kayseri Tarihi


Kayseri Şehir Merkezi

Kayseri Tarihininde Erciyes dağının eteğinde yer alan bir iç ad ticaret merkezidir.Halısıyla meşhur olup, dünyaca ünlü mimarımız Mimar Sinan’nın memleketidir. Roma İmparatorluğu Devlius bu kenti çok sevdiğinden dolayı Caesarea (Kral Kayseri’nin şehri) adını kullanmış ve şimdi Kayseri olarak kullanılmaktadır.İnsanların işbirliği, girişimciliği ve birde pastırması ile ünlü Kayseri , tarihin bilinen en eski dönemlerinden beri tarihi bir yerleşim yeri olmuştur. M.Ö. 380-M.S.17 yılları arasında Kapadokya bölgesinin başkenti idi. 17 yıllarında Roma egemenliğine girmiş, sonra da Bizans’ın eline geçmiştir.Bu devirde Hıristiyan dininin büyük etkisi altında kalmıştır. Dört kez aralıklarla Arap egemenliğini altında kalmıştır. 1071’de Selçuklular kenti aldı.1077’de kurulan Anadolu Selçuklu devletinin zayıf bir hükümdarı olan Gıyaseddin Keyhüsrev II.’nin 1243 Kösedağ muharebesinde Moğol ordusuna yenilmesi Kayseri’nin yağma ve tahribi ile sarsıldı. Sonra vergiye bağlanma şartı ile sulh yapıldı.Selçuklu devleti bütün teşkilatı ile 1277’ye kadar kendini korumuş tur.Fakat Moğolların zulüm ve baskısı ile Anadolu harap olmuştur. İlhanlı egemenliği altında ezilen Selçuklu sanatı 13 YY.son yarısı içinde çok mühim eserler meydana getirecek bir kuvvet ve canlılık göstermiştir. Bu eserlerden en ünlü olanları Hunad Hatun Külliyesi; cami, medrese, türbe ve hamam yapılarından oluşan ve Anadolu Selçuklularının ilk külliyesi olan yapı 1238 ‘de yapılmış, Medrese iki eyvanlıdır.Avluda 16 oda ve türbe girişi ile büyük dersane bulunur. Hamam ise çifte hamam planlıdır. Erkekler ve kadınlar için ayrı bölümleri vardır. Kayseri kalesinin karşısında bulunan külliye 1969 ‘da restore edildi. Kayseri Kalesi ; Cumhuriyet alanındaki kalenin kuzeyindeki surlar Bizans yapımıdır.Diğer kısımları Selçuklu sultanı I. Alaaddin Keykubat (Ölüm 1236 ) tarafından moğol saldırılarına karşı yaptırılmıştır. İç ve dış kale olarak iki kısımdır. Kale duvarları 3 metrede genişliğindedir. İç kale iyi korunmuş durumdadır.İçinde Fatih Mehmet’in yaptırdığı cami ve çeşmenin kalıntıları görülmektedir.Dış kaleden kalan burçlar ketin çeşitli mahallelerinde görülebilir. Şifaiye medresesi; 1205, yılında hastane ve medrese olarak yapılmış olan bu Selçuklu eseri Anadolu’nun ilk tıp fakültesi sayılabilir.Şimdi de Kayseri Üniversitesinin rektörlük binası olarak kullanılmaktadır. Arkeoloji Müzesi; 1929 ‘da açıldı.Müzede Prehistorik çağ seramikleri, Kültepe kazısında bulunana tabletler, hitit eserleri, kululu heykelleri, Frig, Roma ve Bizans seramikleri, cam ve adını eserler, büst ve steller sergilenmektedir. 1859’da yapılmış 500 dükkanlı Kapalıçarşısı vardır. Birde Kayseri deyince kentin simgesi olan nereye gitsek karşımızda duran Erciyes dağıdır. Başı dumanlı ve her zaman karlı bir dağdır. 3900 m. yükseklikte dev bir volkanik dağ, antik çağda da aynı heybetiyle, üstelik aktif bir yanardağ olarak insanları çok etkilemiş. Yamaçlarında, lavlardan oluşmuş eklenti konilerinden ikisinin içinde yağmur sularının birikmesiyle Cora gölü ve Sarıgöl oluşmuş. Erciyes doğal güzelliklerinin yanında bir kış sporları merkezidir. Kayseri 1335’ de  İlhanlı imparatorluğu parçalandıktan sonra Kayseri bağımsız olmuştur. 1335-1380 yılları arasında Kadı Burhaneddin devletine bağlandı. 1398’de ilk kez Yıldırım Beyazıd tarafından Osmanlı’nın iline geçti, 1402’ de Karaman oğullarının 1419’da, 1436’da da II. Murat tarafından tekrar Osmanlı’nın eline geçti. Tekrar Dul Kadir ve Karamanoğulları döneminden sonra ancak 1515’de tamamen Osmanlı’nın eline geçti. Tanzimat’dan sonra ise Ankara eyaletinin beş sancağından biri olmuştur.

Asur ticaret kolonileri cağında bir ticaret merkezi olan kent günümüzde de eskiden gelen şeker, dokuma ve uçak fabrikalarıyla ve yeni filizlenen tekstil ve diğer ürünleri ile canlı ticaret  yapımını sürdüren, sanayileşme hızı da yüksek olan bir orta Anadolu şehridir. Eski kent merkezi  dışındaki kısımları ile de  modern bir kent dikkatimizi çeker.


KÜLTEPE – ASUR İLİŞKİLERİ

Kültepe Örenyeri


Asur – Kültepe Örenyeri Genel Görünüm

Kültepe Kayseri’nin 20 km uzağında, Anadolunun en eski yazılı kaynaklarının bulunduğu önemli bir yerleşim yeridir.M.Ö. II.binin başlarında Asurlular Anadoluda  Karum denilen ticaret merkezi kurmuşlardır. Karum Kanesh denilen Kültepe’de bu merkez Asura bağlı olup, diğerlerini denetleyen bir durumdadır.Burada yerli halkın oturduğu höyük ise M.Ö.IV binde Kalkolitik çağdan, Roma çağının sonuna kadar iskan etmiştir.Ancak Kültepe M.Ö. 2500-2000 yılları arasındaki erken bronz çağının son evresinde önemli bir merkez idi.

Mezopotamya ve Mısırda daha önce yazının keşfedilmiş olması, bu yörelerin uygarlıklarının Anadolu’ya göre daha  erken gelişmelerine neden olmuştur.Ticari ilişkilerin yeterince yoğun olmaması ve bazı madenlerle sınırlı kalması, yazının Anadolu’da etkin bir yoğunlukta kullanılmasını 1000-1200 yıl kadar geciktirmiştir. Anadolu’nun Uygarlık yaşamında yeniden ivme kazanması da Asur  ticaret  kolonileri çağında olmuştur.

Asur Ticaret Kolonileri dönemi

Asur Ticaret Kolonileri Asurluların Anadolu’da siyası egemenliklerinin ifadesi değildi. Aksine Anadolu’nun egemenliği altına sığınmış imtiyaz bölgeleri, bir nevi bugünkü anlamda “serbest ticaret bölgeleri” idiler. Buna nazikçe, henüz yazıyı öğrenmemiş, çağına göre geri kalmış Anadolu’nun nazikçe sömürülmesi hareketi de diyebiliriz.

Asurlu tüccarlar Anadolu’dan ucuz bir şekilde altın, gümüş ve bakır alıyor, karşılığında ise kalay ve kumaş veriyorlardı.Bu ticaretten en büyük kazancı elbetteki asurlu tüccarlar elde ediyorlardı.Kalay satışının % 100 kar bıraktığını gösteren tabletlere rastlanmıştır.Alıcının borçlanması halinde %30 faiz alınmaktadır. Yani günümüzün gelir vergisi faiz, transit harcı gibi kavramları, adlandırılmadan daha o dönemde ortaya çıkmışlardır. Ticaret gelişip sayı ve miktar olarak çoğaldıkça  yazılı belgelere dayanmak zorunluluğu ortaya çıkmış ve yazı Anadolu’da ticaret kolonileri aracılığı ile yaygınlık  kazanmaya başlamıştır. Kullandıkları çivi yazısı hiyeroglife göre hem daha az yer tutuyor, hemde çabuk yazılabilme olanağı vardı. Diğer  bir deyişle Anadolu’da  yazılı tarih Asurlu tüccarların kullandığı silindir mühürlerin kullanımıyla başlamıştır. Bu dönemde tarihlenen tabletler, çivi yazısıyla eski Asur dilinde yazılmıştır. Önce yazılıp pişirilmiş, ardından gene kil zarflara konmuş ve tekrar pişirilerek mühürlenmiştir. Bu da dünyadaki zarf kullanımının ilk örneği olmuştur. Çoğu ticari anlaşmalar ya da siparişler gibi ticari etkinliklerle ilgilidir.

Kültepe Tabletleri

Kültepe Tabletlerine Örnekler

Kültepe Tabletleri nasıl bulundu?

Bizim tüm bu bilgilere ulaşmamızı sağlayan Kültepe tabletlerinin (Kapadokya tabletleri ) ortaya çıkarılış öyküsü de ilginçtir. Kayseri yakınlarında, bir köyde 1925  yılında köstebekler tesadüfen bir tableti tarlanın  yüzeyine çıkarırlar. Köylüler bu tableti pazara götürür ve satıldığını, iyi para ettiğini görünce de çıkaran köstebeğin  yuvasını kazarak yenilerini çıkarır. Bir Çekoslovak bilim adamı bu tabletlerden birini alıp ülkesine götürür. Bir süre sonra da geri dönerek tabletlerin  çıkarıldığı köyü bulur. Bu köy Kültepe’dir.

Kültepe kazılarını nasıl başlamıştır?

O sıralarda Anadolu’da  nemli bir sıtma salgını vardır. Bunu gören çek bilgin köylüye kinin dağıtır ve aramalarına yardımcı olmalarını ister. Ancak üç aylık araştırma ile hiç bir sonuç alamaz. Köylüler ona tablet yerini doğru göstermemişlerdir. O da kazılarını yerleşim merkezi olan Kültepe’de yapmıştır. Oysa tabletler esas olarak 2 km ötedeki karumlardadır. Artık umudunu kesip geri dönmeye karar verdiğinde oğlu  hasta olan bir köylü kendisine gelerek eğer  kinin verirse tabletlerin yerini göstereceğini söyler. Mutabakat sonucu Kültepe kazılarına yeniden başlar ve 1000  kadar  tablet bulur.

Böylece  Anadolu’nun ilk yazılı evrakları ortaya çıkarılmış olur.

Asur Ticaret Kolonilerinde Kültepe’nin önemi

Diğer ticaret kolonilerinin de merkezi durumundadır. Dolayısıyla Karum’u, Kültepe baş karum konumundadır. Bu nedenle kervanlar ilk olarak buraya gelmekte, buradan diğer Karumlara dağılmaktadırlar.

Kültepe’deki buluntuların en açıklayıcı yönlerinden biri, mecazi sömürgeciliktir. Çünkü göç ve politik değişimlerin neden olduğu olaylara rağmen varlığını sürdüren, gerçek ve yerli bir anadolu kültürünün varlığını vurgulanmaktadır. Son derece gelişmiş bir Anadolu ikonografisi, sonraki dönemlerde aşırı bicimde hitit sanatlarında karşımıza çıkmaktadır.

Asur Ticaret Kolonileri çağında sonra Kültepe, siyasi ve iktisadi önemini yitirmiş durumdadır. Hitit döneminden sonra geç  Hitit Devri’nde (M.Ö.1000 yılından sonra)  Kültepe, Tahal Krallığına bağlı önemli bir şehir olarak karşımıza  çıkar.Ancak Helenistik ve Roma Döneminde büyük hasar görmüştür.

Kültepe’de ilk araştırmayı Fransız bilgini Ernest Chantre  1893-1894  yıllarında yapmıştır. Bundan sonra Boğazköy arşivlerini bulan  H. Winkler  kazı yapmış, 1925’te ise Hitit çivi yazısını okuyan B. Hrozay Karum’da tablet bulmak için kazı yapmış ve bir çok tablet bularak yurt dışına götürmüştür. Yukarıda söylediğimiz gibi 1948  yılından beri  de Prof. Dr. Tahsin Özgöç  sistemli bir şekilde burada yazılarını sürdürmektedir.