İznik Tarihi. İznik eski adı nedir? İzniğin Tarihi. İznik Çini Sanatı hakkında bilgi. Çini nasıl yapılır? İznik Çinisinin önemi nedir? İznik’in eski adı nedir?
İznik Ayasofyası ne zaman kuruldu? İznik Konsili ne zaman yapıldı? İznik Konsilini kim topladı? İznik’te yapılan Ekümenik Konsiller hangileri? İznik Yeşil Cami. İznik nerede? İznik’e nasıl gidilir?
İznik Tarihi
Bursa’ya 74 Km. uzaklıktaki İznik şimdi Bursa’nın ilçesi ama tarihte üç kez başkent olmuş bir merkezdir.1080 Yılında Selçuklu Sultanı Kutalmışoğlu kenti alıp başkent yaptı.1097 Yılında Haçlı Ordusu kenti alıp Bizanslılara verinceye kadar başkent olarak kaldı. İznik 1105’de de yeniden Bizans’ın eline geçti. Latinlerin İstanbul’u alması üzerine 1204-1261 arasında Bizans’a başkentlik etti. Sonunda 1330’da Osmanlı topraklarına katıldı. 1335’e kadar Osmanlı Beyliği’nin merkezi oldu. Tarihi İÖ. 316 yılına kadar uzanıyor. Uzun bir tarih boyunca büyük uygarlıklara yurt olmuş kent çok büyük yıkımlar görmüştür.
Roma ve Bizans dönemlerinde önemli dini merkezdi. Hıristiyanlar arasında çıkan sorunları çözmek üzere 20 Mayıs 325’de yapılan I. Konsül (Ekümenik Meclis) burada toplanmıştı. (Konsülün toplandığı Senatosu göl suları altında kalmıştır.) 787’de VII. Hıristiyanlık Konsili toplantılarının da İznik’te yapılması bu özelliği göstermeye yetiyor.
1495-1718 Yılları arasında Osmanlı çini sanatının merkezi olmuştur. İznik çinisi bir antika günümüzde de dünya antika piyasasının en değerli eserleri arasındadır. Bizans’ın son dönemlerinde çiniciliğin başladığı biliniyor. Ak, örtücü sır üzerine kobalt mavisi ile süslemeli çini, mozaik çiniler dönemin üstün tekniği ve estetiği ile üretilmişlerdi. Süslemede geometrik biçimlerin yerine bitkisel bezeme kullanılması İznik çiniciliğinin buluşudur. İstanbul ve diğer kentlerdeki cami, saray ve diğer mimari eserlerde hep İznik çinilerini görürüz.
Kenti tümüyle çevreleyen surlar kısmen günümüze ulaşmıştır. Kentin üçü bugün de ayakta dört kapısı vardı. Göl (İskele) kapısı bugüne ulaşamadı.
Halkın Eski Saray dediği Gymnasium’un oturma sıralarına ait dört kemer ayakta kalmıştır. Kent merkezindeki Dörtyol ağzındaki Ayasofya Kilisesi Cami-i Atik adıyla camiye mimar Sinan tarafından dönüştürülmüştür. Günümüze harabe olarak ulaşabildi.
Hipogeu yeraltı mezarı 4. yy’dan kalmadır. Cenneti tasvir eden süslemeleri ile ülkemizde bulunan en önemli ojedir.
Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait daha bir çok eser günümüze ulaşmıştır. Hacı Özbek Camisi bilinen en eski camidir. (1333) Minaresi İznik çinileri ile süslü Yeşil Cami ise en büyük camidir. 1398’de tamamlanan caminin zengin süslemeleri ve mihrabı dikkat çekicidir. Lefke Kapısı tarafındaki Nilüfer Hatun İmareti Osmanlı Sultanlarına ait ilk imarettir (1338), sonradan İznik Müzesi olarak düzenlenmiştir. Müzede Eros ve tanrıça kabartmaları ile süslü Roma Lahdi ve Bizans-Osmanlı sırlı kapları, çini örnekleri ile el yazması kuranlar en önemli eserlerdir.
AYASOFYA KİLİSESİ
Ayasofya 4.yüzyılda bazilika tipinde inşa edilmiş bir kilisedir. Yapı Bizans ikonoklazma önemde (726-842), 11 Ekim 787 tarihinde İznik’te toplanan 7. Ruhani Konsil’le anılır. İkonoklastik dönemde dinsel konuların figüratif işlenişi yasaklanmış, sembolizm etkili olmuştur. İmparatoriçe Eirene tarafından resmi yeniden sevdirmek için düzenlenen bu dini toplantı, tarihe 2. İznik Konsili olarak geçmiştir. 11. yüzyıldaki depremden sonra, mimarisinde önemli bir değişiklik yapılarak nefler payelerle sınırlandırılmıştır. Apsis’in iki yanında, üzeri kubbelerle örtülü birer oda yan mekan vardı.
1331’den sonra Orhan Gazi tarafından camiye dönüştürülmüştür. Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) zamanında, Mimar Sinan tarafından bir mihrap ilave edilerek, yan neflerde büyük kemer açıklıkları oluşturulmuştur.
Yapı Bizans Dönemine ait bazı fresk ve mozaik kalıntıları içerir. Freskler, Postoforium odalarının kubbe ve duvarlarında, ayrıca yan nef duvarındaki mezarın üzerindedir. Mezarın üzerindeki fresk; Meryem, Hz. İsa ve Johannes tasvirlerini içerir. Döşeme mozaiği (11.yüzyıl) renkli taşların belirli geometrik şekillere göre kesilmesi ve geçmeli bir desenle birleştirilmesi suretiyle meydana getirilmiş bir yer süslemesi olup orta nefte yer alır.
Osmanlı Dönemine ait bezemeler ise güneyde yer alan kemer başlangıcındaki kalem işi yazı, bitkisel motiflerle süslü şerit ve iç mihraptaki küçük bir zencerek motifli alçı kalıntısıdır. Bu eski Ayasofya Kilisesi (Cami) günümüzde anıt-müze olarak ziyarete açıktır.
İZNİK’TE YAPILAN EKÜMENİK KONSİLLER
İznik Hıristiyan alemi açısından da ayrı bir öneme sahiptir. Zira ilk Ekümenik Konsil m.s 325 yılında 218 piskoposun katılımıyla burada yapılmış ve Hıristiyanlık dinine hayat veren ve ”İznik yasaları” adıyla bilinen yirmi maddelik karar Senatüs Sarayı’nda alınmıştır. İmparator I. Konstantinus’un huzurları ile yapılan birinci konsil şiddetli tartışmalara sahne olur. İskenderiyeli din adamı Arius’un ”Hazreti İsa’nın sadece bir insan olduğu ve tanrıdan dünyaya gelmediği” şeklindeki kısa sürede taraftar toplayan tezi, toplantıya katılan piskoposları çileden çıkarır. Sonuçta bugünde savunulan Hazreti İsa’nın tanrının oğlu olduğuna dair sav kabul görür. Arius ve arkadaşları toplantıdan kovulur. Keza yedinci Ekümenik Konsil 787 yılında İznik’teki Ayasofya Kilisesinde yapılır. Kısacası İznik Hıristiyanlar açısından önemli bir dini cazibe merkezidir.
Ariusçuluk İskenderiyeli rahip Arius ve yandaşlarının öğretisidir. Hıristiyanlıktaki en büyük sapmayı oluşturur. Ariusculuğun özü ise İsa’nın Tanrılığının yadsımasıdır. Alışılagelen Hıristiyan öğretisine göre Tanrının oğlu İsa da tıpkı onun gibi gerçek tanrıdır. Arius ve yandaşlarına göre İsa’nın ancak ikincil yada bağımlı bir tanrısallığı vardır yani kadiri mutlak olan Tanrı değildir.
İZNİK ÇİNİSİ
14. yüzyılın ortasında 17. yüzyılın sonuna dek İznik’te üretilen çinilere “İznik çinisi” denmektedir
İslam sanatında çoğunlukla duvar kaplaması olarak değerlendirilen, renkli ve motifli sırlı seramik levhalar için çini terimi kullanılır.
Çini levhalar kare, dikdörtgen çok köşeli yada haç biçiminde olabilir. Çini mozaikler ise daha çok kubbe, tonoz ve eğimli yüzeylere uygulanır.
Koral kırmızısı ya da mercan kırmızısı denilen kırmızı İznik çinilerinde 14. yüzyılın başlarında 17. yüzyılın başlarına kadar kullanılmıştır. Fakat bu renk bir daha tutturulamamıştır.
ÇİNİ SANATI
XV-XVII. yüzyıllar arasında Osmanlı mimarisinde İznik çinisi önemli bir dekoratif unsur olarak kullanılmış ve büyük bir gelişme göstermiştir. Çini, cami, mescid, medrese, imaret, hamam, saray, köşk, çeşme, sebil, kütüphane gibi çeşitli eserlerde geniş bir kullanma sahası bulmuştur. Türk mimarisinde ve süsleme sanatlarında çininin yeri büyüktür. Binanın ihtişamı ve güzelliği süslemeleriyle önem kazanır. Süsleme öğeleri o yapının sanat değerini ve estetik güzelliğini artırarak kalıcı olmasını sağlar.
Kısacası XV, XVI ve XVII. yüzyıllarda yapılan başlıca yapıları süsleyen desen renk ve teknik bakımdan eşsiz güzellikteki duvar çinileri hep İznik çini fırınlarından çıktığı gibi birçoğu Avrupa ve Amerika müze ve kolleksiyonlarının en değerli eşyaları arasında yeralan göz kamaştırıcı güzellikteki tabak, kase, fincan, kandil ve maşrapalar da yine İznik fırınlarında yapılmıştır.
XVI. yüzyılda İznik çinileri renk, kompozisyon, motif, teknik ve kalite yönünden tüm dünyanın beğenisini kazanmış ve ayrıcalıklı bir üne kavuşmuştur. İznik çinileri müthiş bir ritme ve çeşitliliğe sahiptir. İnanılmaz derecede bol çeşit ve kompozisyonların uygulandığı İznik çinilerinin tam bir desen repertuarını çıkarmak imkansızdır. Teknik üstünlüklerinin yanı sıra, İznikli ustaların asıl etkileyici tarafları desen oluşturmadaki yaratıcı güçleridir.
1648 yılında Şam’a giderken İznik’e uğrayan ve İznik’i gezen ünlü seyyah Evliya Çelebi İznik’te büyük bir çarşı ve çini fırınları bulunduğuna işaret eder ve şöyle der : ” Burada insanı hayretler içerisinde bırakan bukalemun (çok renkli) nakışlı öyle çiniler işlenir ki, tarifinden dil acizdir.
XVII. yüzyılın sonlarından itibaren İznik çini sanayii ve tekniğinde duraklama dönemi başladı. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu’nda siyasi ve askeri otorite boşluğunun ortaya çıkması ve ekonomik krizin yaşanmasına paralel olarak sarayın mimari faaliyetleri ve tezyin işleri de azaldı. Dolayısıyla sarayın İznik çini yapımcıları üzerindeki himayesi de kayboldu. Böylece İznik çini sanatı eski parlak dönemini kaybetti.
ÇİNİ NASIL YAPILIR?
Kuartz, kavlin, cam tozu ve kil belirli oranlarda karıştırılarak bir hamur elde edilir.(Kuartz ve kavlin özel beyaz taşlar olup fırında kor haline getirilerek suya atılıp parçalanması sağlanan ve sonra dövülen katkı maddeleridir)
Kare şeklindeki kalıplar içine tülbent konarak hamur bastırılır ve kalıbın şeklini alması sağlanır. Havanın durumuna ve sıcaklığa göre bir veya iki gün bekletilir. Daha sonra kalıptan çıkarılan plaklar törpülenir ve astarlanır.(Astar kaolin ve cam tozundan hazırlanır ) Astarlı haliyle plaklar 900 derecelik fırına konarak dekora hazır hale getirilir. Astarın fazla kısımları alınarak temizlendikten sonra dekor aşamasına geçilir. Bunun için önce parşömen kağıdı üzerine çizilmiş desen tek tek iğneyle delinir ve kağıt plağın üzerine yerleştirilip tülbent içine konmuş kömür tozları kağıdın üstüne sürülerek desenin plağa geçmesi sağlanır. Fırçayla desen çizilerek boyamaya geçilir. (Kırmızı boyanan yerler fırınlandıktan sonra turkuaz rengini alır) Boyamada oksit boyalar kullanılır.Fırınlanıp cilalanan çiniler tekrar fırınlanır.Rutubetten dolayı veya hazırlık safhasında ortaya çıkan aksaklıklar nedeniyle kırılmış çiniler ayıklanır.Fırınlama ve dışarıda bekletme süreleri hazırlanan çininin özelliğine göre değişmekle birlikte bir çininin hazır hale gelmesi ortalama 70 gündür.
İZNİK YEŞİL CAMİ
Osmanlı mimarisinin İznik’te ki en önemli abidevi yapısı olan cami, ilçenin doğusunda Lefke Kapısının yakınındadır. Çandarlı Halil Hayrettin Paşa tarafından 1378-1398 de mimar Hacı Musa’ya yaptırılmıştır. Yeşil cami adını minaresindeki son derece güzel olan yeşil çinileri dolayısıyla almıştır. 1922 yılında Yunanlılar tarafından yakılıp yıkılmıştır ancak cumhuriyet döneminde onarılmıştır.
11.00×15.35 metre boyutundadır. Oldukça derin ve yanlara doğru da ikişer kemerle açılan üç gözlü son cemaat yeri, yanlarda aynalı tonoz, ortada yüksek sekizgen kasnak üzerine dilimli bir kubbe ile örtülmüştür. Mekanda üç geniş kemerle büyük kubbeye açılan ve son cemaat yerinin bir tekrarı gibi, yanlarda aynalı tonoz, ortada iri dilimlerle yivlenmiş sağır fenerli bir kubbe ile örtülü giriş bölümü vardır. 11 m. çapındaki asıl kubbe, badem denilen prizmatik üçgenler üzerine tam bir yarım küre biçimindedir. Burada tek kubbeli mekanın öne doğru uzatılarak genişletilmesi yeni bir denemedir.
Mimari tarzı, gerek iç mekan, gerek dış yapı da, olduğundan fazla büyüklük etkisi bırakmaktadır. İçten ve dıştan mermer bloklarla kaplı duvarlar, doğu ve batı yanda iki kat pencere sıraları ile açılarak Bursa camilerinin pencereli duvarlarına öncü olmuştur. Köşe sütunları ile mukarnas nişli, geometrik geçmeler, rumi ve palmet kabartmalarla süslü sade mermer mihrap, en eski ve devrin en güzel Osmanlı örneğidir. Selçuklu geleneğine uyan tuğla minare, camiye adını veren, yeşil firuze, sarı ve mor renkli çinilerle süslenmiştir. İznik Yeşil Cami, Selçuklu mimarisinden doğduğu sezilen Osmanlı üslubuna bir geçiş yapısıdır.