Hitit Tarihi

Hitit İmparatorluğu hakkında bilgi. Hititlerin Tarihi. Hitit İmparatorluğunun büyüklüğü.

Hattuşa ne zaman kuruldu? Hatuşaş ne zaman kuruldu? Hatuşa mı, Hatuşaş mı? Hititler ve Mısırlılar arasında dünyanın ilk barış anlaşması imzalandı. Alacahöyük, Yazılıkaya,

Hititlerin Kökenleri

Hititlerin kökeni hakkında ne yazık ki elimizde çok az bilgi var. Dilleri Hint- Avrupa dil grubuna ait Hititlerin, Kafkaslar üzerinden İç Anadolu’ya göç etmiş olasılığı vardır. Göçün M.Ö. 3.binin ikinci yarısında olduğu düşünülür. Kesin bir tarih vermek kolay değil, çünkü ne kanlı bir istila ne de büyük çaplı bir göç söz konusudur. Anlaşıldığı kadarıyla Hitit grupları dalga dalga Anadolu’ya gelir ve kısmen yerli Hatti nüfusla karışır. Aşağı yukarı aynı tarihlerde başka Hint-Avrupalı göçmenler de Anadolu’ya gelir: Luviler güney ve Batı Anadolu’ya, Palalar ise kuzey ve kuzeybatı Anadolu’ya yerleşirler.

Hititlerden Önce: İlk Yerleşimciler

(M.Ö. 6.- 3. bin)


Hattuşa/Boğazköy çevresindeki ilk yerleşim Kalkolitik Çağda  (M.Ö.6.bin) ortaya çıkar. Dağınık olarak görülen bu yerleşmeler gayet küçüktü. Büyükkaya’nın en üst kesimi Hattuşa şehir alanı içindeki ilk yerleşimdir. 

İzleyen bin yıllarda İç Anadolu’nun kuzey kesimlerindeki ormanlık yörede yerleşme yoğunluğu çok yavaş artar. İlk olarak İlk Tunç Çağında (M.Ö.3.bin) büyük yerleşme kuşakları gelişir. Küçük yerleşmelerden daha geniş alanlara hükmeden siyasi ve dini merkezler oluşur. Kuzey Anadolu’daki maden yataklarının da bu gelişmeye yardım ettiği düşünülmektedir. Böyle bir merkez Hattuşa/Boğazköy’den yalnızca 25 km uzaklıktaki Alacahöyük’te bulunmaktadır. Burada M.Ö. 2400-2200 yıllarına tarihlenen şaşırtıcı derecede zengin prens mezarları ortaya çıkarılmıştır. İnce bir işçilik gösteren altın, gümüş, gümüş, elektron, bronz ve hatta demirden silahlar, takılar, heykeller, çeşitli aletler, kaplar mezardaki ölü hediyeleri arasındadır. (Orijinalleri Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi, kopyaları Alaca Höyük Müzesindedir). 

Alaca Höyük beyleri, Kuzey ve İç Anadolu’nun sakinleri ve Hititlerin halefleri olan Hattiler idi.

Hattuşa/Boğazköy’de de çok kısa süre sonra buna benzer bir Hatti yerleşmesi ortaya çıkar ve böylece ilk Tunç Çağın geç dönemlerinde, şehir bölgesinde artık sürekli yerleşim başlar. Bu Hatti yerleşmesinin kalıntıları, Aşağı Şehirde Hitit tabakaları altında saptanmıştır. Büyük kaya ve Büyükkale sırtları da yerleşim alanı olarak kullanılmıştı; hatta burada sur bulunduğunu gösteren işaretler bile vardır. 

Hattuşa ve Asur Ticaret Kolonisi

(Yaklaşık M.Ö. 2000-1700)


Bu Hatti yerleşmesi, izleyen Orta Tunç Çağı’nda o denli önemli bir merkez olur ki, M.Ö.19.-18. yüzyılda da burada bir Karum (Asurlu tüccarların ticaret kolonisi) kurulur. Asurlu (Kuzey Irak’ta Orta Dicle kesiminde) tüccarlar bakır, gümüş ve altın ile değerli taşlar gibi hammaddeleri almak için Anadolu’ya geliyorlardı. Uzun eşek kervanlarıyla mallar Mezopotamya’ya taşınıyor; karşılık olarak oradan kumaş ve elbiseler getiriliyordu. Asurlu tüccarlar ayrıca Anadolu içindeki ticarete de katılıyorlardı. Anadolu’nun doğusu, kesişme noktalarında ticaret merkezlerinin kurulduğu bir yol ağıyla kaplanmıştı. Bu ticaret merkezleri İç Anadolu’da Hatti beyliklerinin merkezlerinde bulunuyorlardı. Asurlu tüccarlar buralarda aileleri ile birlikte yerli halktan ayrı mahallelerde yaşarlardı. Hatti beylerinin himayesinde yaşayan tüccarlar vergi vermekle yükümlüydüler. Ticaret ağını merkezi Kaneş/Neşa idi.(Kayseri yakınlarındaki Kültepe)

Asurlu tüccarlarla birlikte yazı da Anadolu’ya gelir. Ticari işlemlerin altından kalkabilmek için belgeleme gerekliydi: Alım-satım, vadeli işler, kredi ve değiş-tokuş işlemleri Akadça çivi yazısı ile kil tabletlere kaydedilmişti. Tabletlerde merkezin adı da geçiyordu: Adı artık Hattuş idi.

M.Ö. 2.binin bu ilk yüzyıllarında İç Anadolu’da, yerli Hatti beyleri ile etki alanlarını genişletmeye çalışan Hitit grupları sık sık ihtilafa düşüyorlardı. Kazılar, Hattuş şehrinin M.Ö. 1700’lerde büyük bir yangınla tahrip olduğunu gösterir. Çivi yazılı bir tablette bu tahribatla ilgili bir bilgi vardır. Kuşar’lı kral Anitta , Hattuş kralı Pijusti’yi yenip şehrini tahrip ettiğini anlatır: “ Geceleyin yaptığım bir saldırı ile şehri aldım. Yerine yaban otu ektim. Benden sonra her kim kral olur ve Hattuş’u yeniden iskan ederse gökyüzünün Fırtına Tanrısı’nın laneti üzerine olsun.”  

Anitta gücüne merkez olarak 160 km güneydoğudaki Kaneş/Neşa şehrini seçer. Burası Asur kolonilerinin merkezi olarak zaten nüfuzlu ve güçlü bir yerdi. Şehrin konumu ve su kaynaklarının bolluğu gibi etkenler nedeniyle M.Ö. 17.yüzyılın ikinci yarısında Hattuş yine o kadar caziptir ki Hitit kralı burayı başkent olarak seçer ve böylece Hattilerin Hattuş’undan Hititlerin Hattuşa’sı doğar.

Hitit İmparatorluğu Dönemin Şehir Adları

Eski Hitit İmparatorluğu Dönemi

(yaklaşık M.Ö. 1650/1600 – 1400/1350)


Hititler, Hattiler’den ülkenin adı olarak “Hatti ülkesi”; Hatttuşa / Boğazköy’e yerleşen ilk Hitit Büyük Kralı “Hattuşalı” anlamına gelen Hattuşili adını alır. Onun krallığı döneminde, Asur ticaret ağının çöküşü ile Anadolu’dan kaybolan çivi yazısı yeniden kullanılmaya başlanır. Böylece Anadolu’da pek çok verinin çivi yazılı kil tabletlere işlenmesine yol açan bir yazı geleneği doğar. Hititlerin resmi yazışma ve antlaşmaları yanında tasalar, kült kuralları, kehanetler ve Eski Doğu Edebiyatı günümüze ulaştı. 1906’dan beri kazılmakta olan Hattuşa arşivleri yaklaşık 25 000 kil tablet parçasıyla başlıca buluntu kaynağını  oluşturur. 

Büyük Kral I.Hattuşili , İç Anadolu’da giriştiği fetihlerle, Torosları aşarak güneye, kuzey Suriye’ye kadar genişleyerek krallığın büyümesini sağlar. Halefi Murşili fetihlere güneyde devam eder. Fetihlerin amacı Suriye’deki şehir devletlerini devreden çıkartmak ve Mezopotamya ticaret yollarını kontrol etmekti. Halep ele geçirilir ve ordu Babil’e kadar (Hattuşa’dan kuş uçuşu 1200 km!) ilerleyerek burada Hammurabi  hanedanının sona ermesine neden olur. Ancak kıs süre sonra Murşili öldürülür ve bunu bir karışıklık dönemi izler. Bu dönemde İmparatorluk, Toros’ların güneyindeki ülkeleri ve Güney ve Doğu Anadolu’daki diğer bölgeleri yeniden Mitanni Krallığı’na kaptırır.

İzleyen yıllarda Anadolu’daki Hitit gücünün askeri birliklerinin ülkenin birçok yerinde aktif olması sonucu yeniden Kuzey Suriye’deki Halep’e kadar ilerlerler. Ancak ayaklanmalar ve İç Anadolu’nun kuzeyindeki dağlarda yaşayan ve sık sık Hitit bölgelerine akınlar yapan Kaşka boylarının saldırırları, başkent Hattuşa’yı doğrudan tehdit eder hal alır. Bu dönemin sonunda Hititlerin doğrudan egemenlik alanı yeniden İç Anadolu bölgesiyle sınırlı kalır ve devlet derin bir bunalım içine girer. 

Hitit Büyük İmparatorluk Dönemi

(yaklaşık M.Ö. 1400/1350 – 1180)


Hatuşa Kadeş Anlaşması – Hatuşa Tablet

I. Şupiluliuma dönemi

İyice zayıflamış ve küçülmüş imparatorluğa yeniden eski boyutlarını kazandıran bir kral geçer. Fırat ve Dicle bölgesinde(bugün Güneydoğu Anadolu, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye) devletin ciddi rakibi olan Mitanni krallığının gücü sonunda kırılabilir. Artık Suriye’deki Hitit bölgesi doğrudan doğruya Mısır devletinin en kuzey eyaletine sınır oluyordu. Bu nedenle kısa süre içinde bu iki süper güç arasında savaşlar olur. Asi ırmağı(Orontes) kıyısındaki ünlü Kadeş savaşında M.Ö. 1274 yılı civarında Büyük Kral II. Muvatalli ile Firavun II. Ramses  Orduları karşı karşıya gelirler.

Savaş sonuçsuz kalır ve iki ülke arasında, birkaç yıl sonra bir barış antlaşmasına yol açacak ilişkiler kurulur. Kadeş Antlaşması Hitit İmparatorluğu’nun yıkılışına kadar geçerli kalacaktır. (Birleşmiş Milletlerin New York’taki binasında antlaşma metninin ,Hattuşa’da bulunmuş nüshası olan kil tabletin büyütülmüş bir kopyası, dünyanın en eski uluslar arası barış antlaşmalarından birinin örneği olarak asılıdır.) 

II. Muvattali döneminde

Hattuşa kısa bir süre başkent olma rolünü kaybeder. Kral merkezini, güneybatıda, yeri henüz saptanamamış Tarhuntaşa’ya taşır. Amma halefi III.Murşili Hattuşa’ya döner, amma kısa sürede amcası III.Hattuşili tarafından tahttan indirilir. Bugünkü bilgimize göre, bundan sonra eski ve yeni başkentin anıtsal biçimde büyütülmesine başlanır. Bugünkü Hattuşa’da görülen yapı kalıntılarının çoğu bu döneme aittir. 

Büyük Kral III.Hattuşili’ye mal edilen Büyük Tapınağın inşaası sırasında, Aşağı Şehir de tamamen düzenlenir. Belki bu kral, amma özellikle oğlu IV.Tudhaliya Yukarı Şehrin büyütülmesini sağlamıştır. Güneydeki yükseltiler üzerinde 3.3 km uzunluğumda yeni bir surun inşasıyla iki katına çıkarılır. Bu alanda, aralarında birçok tapınak bulunan çok sayıda büyük yapı inşa edilir ve Büyükkale’de köklü tadilat yapılır. Direkli galerilerin çevrelediği avlular, konut ve depolar ile büyük bir kabul salonundan oluşan büyük bir saray kompleksi inşa edilir. Öte yandan Yazılıkaya Kutsal Alanı’nın son şeklini alması da IV.Tudhaliya’ya mal edilir. Hattuşa hem siyasi başkent, hem de ülkenin kült merkezi, bir diğer adıyla “Bin Tanrılı Şehir” idi.

Yine de çöküş artık uzakta değildi. Hititler ne yazık ki -krallarla ilgili olanların dışında- ülkelerinin tarihi hakkında hemen hemen hiçi metin bırakmamışlardır. Ancak eldeki bilgiler bir araya getirildiğinde taht kavgalarının, kötü hasatların ve düşman saldırılarının devleti zayıflattığı anlaşılıyor. M.Ö. 13..yüzyılın sonuna doğru Hattuşa’da dış tehdidin arttığını gösteren önlemler alınmıştır: Ek surlar ve ön surlar inşa edilir ve şehrin tahıl stokları ayrı bir kale görünümündeki Büyükkaya’ya alınır. Yukarı Şehir’de çok sayıda tapınak artık harap durumdaydı ve yıkıntılar arasına, kendilerini surların arkasına çekilerek korudukları anlaşılan insanlar yerleşmişti. 

Böylece Büyük İmparatorluk Dönemi sona erer ve İç Anadolu’da Tunç Çağı son bulur. Dönem bütün Akdeniz Bölgesi’nde karışıklık dönemiydi. Özellikle kıyıya yakın ülkeler ”Deniz Kavimleri” denilen korsanların saldırılarından olumsuz etkileniyordu. Her yerde göçler oluyordu ve İç Anadolu’da Hititlerin imparatorluk yapısının yerini akaca yapı yoktu. Ülkede kalan halk çiftçiliğe ve kısmen göçebe hayat tarzına dönmüştü.

Başkent Hattuşa’nın Sonu

(Yaklaşık M.Ö. 1200/1180)

Büyük İmparatorluğun yıkılması ile başkent gücünü ve böylece siyasi, ekonomik ve dini merkez rolünü de yitirir. Şehrin yavaş yavaş terk edildiği anlaşılıyor. Bilinen son Büyük Kral II.Şupiluliuma!dır. Büyük İmparatorluğun geç dönemlerine ait kral sarayı, bazı tapınaklar ve surun bazı bölümleri gibi çeşitli yapı komplekslerinde, herşeyi yakıp yıkan yangınların izleri görülür.  Yangın geçirmiş yapılar kazılarda hemen hemen hiç buluntu vermemiştir. Geride yalnızca “evrak” yani çözülmekte olan devlette artık ihtiyaç duyulmayacak çivi yazılı tablet arşivleri ve büyük Tapınağın depolarında duran dev erzak küpleri kalmıştır. 

Hitit şehrinin kesin olarak son bulmasından kimin sorumlu olduğu konusunda yakın zamana kadar tamamen spekülasyonlarla yetinildi. Şehri “devralan” ve buraya yerleşen güçlerden hiçbir iz yoktu. Bundan dolayı Hititleri sürekli rahatsız eden kuzey komşuları Kaşkaların can çekişen şehre öldürücü darbeyi indirdikleri düşünülüyordu. Ancak 1996’da Büyükkaya sırtında, başkentin yıkılışından sonra kurulan bir yerleşme kazıldı. Bu Hitit yerleşmesi değildi. İşte bu yerleşme ile şehrin Demir Çağ tarihi başlamaktadır. 

Hitit İmparatorluğunun yıkılmasıyla Orta ve Batı Anadolu’da ortaya çıkan boşluğu Frigler doldururken; Kilikya, Doğu Anadolu ve Kuzey Suriye’de Hititlerin yanısıra etnik ve kültürel bakımdan Hititlere yakın olan Luvilerin başında bulunduğu bir dizi küçük krallık ve kent devleti ortaya çıktı. Geç Hitit Devletleri olarak bilinen bu bağımsız siyasal birimlerin en önemlileri Karkamış, Milid, Tabal, Kue, Til Barsib, Samal Gurgum, Hattina, Arpad’dı. Asurların M.Ö. 9.yüzyılda batıya doğru başlattığı istila hareketi Luvi-Arami ittifakı nedeniyle kesin bir üstünlük getiremedi. Aynı yüzyılın 2.yarısında Asurların gerilemesiyle rahatlayan Geç Hitit Devletleri M.Ö. 8. yüzyılda Urartuların baskısıyla karşı karşıya kaldılar. Urartuların çöküşüyle birlikte Anadolu’da yeniden öne çıkan Asurlar M.Ö. 740-708 arasında bu devletleri birer birer ortada kaldırdılar.

HİTİT SANATI

Hitit Güneş Kursu

İmparatorluk Dönemi öncesindeki Hitit Kültürünü yansıtan görsel sanat yapıtları son derece azdır. Buna karşılık İmparatorluk Döneminden kalma çok sayıda taş kabartma örneği bulunmuştur. Hurri etkisinin izlerini taşıyan bu kabartmalarda sağlam amma incelikten uzak bir üslup görülür. Belirgin bir farklılık gösteren Geç Hitit Sanatı’nda ise Hitit, Suriye ve Asur öğelerinin karışımına dayanan bir üslup öne çıkar. Ayrıca yer yer Mısır ve Fenike izlerine de rastlanır. Hitit İmparatorluğu çağının en görkemi anıtı bizzat başkentleri HATTUŞA’nınkendisidir.

HATTUŞA / BOĞAZKÖY


Hitit Devletinin başkenti Hattuşa’nın kalıntıları, bugünkü Boğazköy’ün (Boğazkale) arkasında bir teras düzlüğünde ve dik bir kayalıkta yer almaktadır. 

Hattuşaş, Hattuş sözcüğünden yani Hatti insanlarının verdiği orijinal addan gelmedir. Kenti ele geçiren Hititler aynı adı kullanmayı sürdürmüşler ancak bazen ‘a’ bazen de ‘as’ hecesini ekleyerek sözcüğün aslını Hithitçe’de “Hattuşa” yada “Hattuşaş” şekline dönüştürmüşlerdir. 

Hattuşa’da ilk kez 1834’de Fransız gezgin ve arkeolog Charles Texier araştırma yaptı, kent harabesini ve kentin çok hava tapınağı olan Yazılıkaya’yı buldu. Hattuşa’da ilk kazılar 1906’da Hugo Winkler ve Theodor Makridi yönetiminde başlamıştır. !980-1994 yılları arasında yürütülen kazılar şimdi Jürgen Seeher tarafından sürdürülmektedir.

Hattuşa’da gerçek bir yerleşmeye ait en eski kalıntılar şimdilik M.Ö. 3.binin ilk yarısına tarihlenmektedir. 

Yazılı belgelere göre kentin tarihi M.Ö.1900’den az sonra başlar. 

Hattuşa M.Ö.14.yy’ın ilk yarısında başlayıp M.Ö. 1200’de son bulan Büyük Hitit İmparatorluğu süresince de önemini korudu, çok kısa bir ara dışında başkent olmayı sürdürdü.

Hattuşa 2 ana bölümde ele alınır.

Aşağı Şehir – En eski Hitit şehrine verilen ad. Bugünkü köyün hemen kenarındaki kuzeybatı  dış suru ile güneydoğuya doğru yamacı kaplayarak Hitit kral sarayının bulunduğu plato arasında uzanır. Güney  ve güneydoğu sınırını Poternli sur oluşturur.

Yukarı Şehir – Poternli sur’un hemen güneyinden başlayarak Yerkapı’daki en yüksek noktaya kadar tüm alanı kaplar. Bu kesim imparatorluğun daha ilerleyen dönemlerinde surla çevrilip şehre eklenmiştir.

AŞAĞI ŞEHİR


Burada kapsamlı kazı çalışmaları sadece İç Aşağı şehir kısmında yapılmıştır. M.Ö 13.yy, yani imparatorluk çağına ait olan yapay bir teras üstüne oturtulmuş, şehrin en büyük dini yapısı olan Büyük Tapınak  / Tapınak 1 şehrin bu kesimine aittir. Tapınağın kuzeyinde ve terasın aşağısında duvar temelleri görünen konutlar çoğu aynı döneme aittir.

1.Nolu Tapınak

Büyük Tapınak da denilen, 65 X 42 m. boyutlarına sahip bu tapınak Hattuşa şehrin en büyük yapı kompleksidir. Çevresini saran depo odalarıyla 14.500 m2’lik bir alanı kaplar.III.Hattuşili tarafından yaptırıldığı düşünülür.

Tapınağın diğer odaları 

Tapınağın etrafını çevreleyen büyük depo kanatlarındaki 82 oda pek buluntu vermedi. Ancak kuzeybatıdaki depo odalarında , birkaçı bugün bile görülebilen , toprağa gömülü büyük erzak küplerinden yüzlercesi bulundu. 2000 litreye kadar varan kapasiteleriyle bu dev küplerin içinde tahıl baklagiller, yağ ve şarap gibi tapınağın erzağı saklanıyordu. Erzakların saklandığı küplerin çoğunda işaretler bulunmaktadır. Bu işaretlerin küplerin içeriğini göstermesi mümkündür. Tapınağın diğer tarafında binlerce çivi yazılı kil tabletin olduğu bir arşiv kazıldı.

Yamaç Evi

İki katlı yapı anıtsal boyutlarından dolayı ( 32 X 36 m ) konut olarak değil , resmi işlevli bir yapı şeklinde yorumlanır. Alt katta depo odaları bulunuyordu. Bu odalardan birinde zengin bir çivi yazılı tablet arşivi ele geçti. Yamaç evi M.Ö 13.yy sonlarında bir yangından sonra terkedilmiştir. Günümüze ulaşabilen yanmış kireç duvarları kalın taş sıralar içinde korumaya alınmıştır.

Poternli Sur

Hattuşa’nın en eski surudur. Vadiyi izleyen sur Büyükkale kral sarayına doğru çıkar Sur sandık duvar tekniğiyle inşa edilmiştir. Duvarın altında 8 adet Potern denilen tünel uzanıyordu. Bugün bu poternlerin hepsi toprakla dolmuştur. İşlevleri hakkında ancak tahmin yürütmek mümkündür. Önceleri düşmanı arkadan gizlice çevirmeye yarayan geçitler olarak düşünülmüştü.

Potern latince, posterula = arka kapı, yan kapıdan türemiştir. Ancak gizli çıkış kapılarının daha iyi edilmesi gerekirdi. Buradaki örnekler uzakta bile rahatça seçilebilmektedir.

YUKARI ŞEHİR

Potern’li surun batısında ve güneyinde yer alan kesim, bugünkü bilgilere göre M.Ö 13.yy’da yaklaşık 3,3 km uzunluğunda bir surla çevrilmiştir.

Aslanlı Kapı

Aslanlı kapı

Yukarı şehrin güneybatı kesiminde yol son bir virajla surun yanına ulaşır. Burada yukarı şehrin M.Ö 13.yy’a tarihlenen güney surunun 2 görkemli kapısından bir olan Aslanlı Kapı bulunur .Kapının araba girişleri için yapıldığı muhakkaktır. Kapı, adını, dışta pervaz bloklarına işlenmiş iki aslan heykelinden alır. Hattuşa’da bu kapı dışında çeşitli tapınakların girişinde ve kral sarayının kapılarında da aslan heykelleri kullanılmıştır.

Aslanların gür yelesinde ve ön pençelerinde, ayrıca sağdaki aslanın başında taş işçiliğinin inceliği izlenebilir. Diğerinden daha büyük olan sol aslanın başı Eskiçağ’da kırılmış olmalıdır. Başın hemen sol üst yanında bazı hiyeroglif işaretler seçilebilir. Taşa kazılarak oluşturulan bu Luvi hiyeroglifinde en alttaki işaret kapı anlamına geldiğinden burada kapının adı verilmiş olabilir.

Yerkapı

Şehrin en güneyinde ve en yüksek noktasındadır. Batıdan Aslanlı Kapı’dan, Doğuda Kral Kapı’dan geniş bir yay çizerek şehrin en yüksek kesimine ulaşan sur burada yapay olarak yığılmış toprak setin üzerinden geçer. Bu setin üstünde tam ortada sur sfenksli kapı ile kesintiye uğrar Yerkapı adını, Hattuşa’da bugün hala içine girilebilen tek poternden alır. Bu tünel yapay toprak set yığılmadan önce bindirme tekniğinde yapılmıştı. Poternin Yerkapı’nın dışına açılan kapısı belirgin şekilde inşa edilmişti. Dar merdivenlerle Yerkapı’nın üstüne ulaşılır. Merdivenler çıkıldığında  (doğuda 102, batıda 81 basamak ) yığma setin üzerindeki Hitit suru yakından görülür. Sur, sandık duvar tekniğindedir. Yerkapı’da önceleri tek sur bulunuyordu. Daha sonra ön sur inşa ederek takviye etmek gerekti.

Hatuşa Kral Kapı

Hatuşa Kral Kapı

Büyük sur yayının doğu kesimindeki kapı, batıdaki Aslanlı Kapı’nın eşidir. Kapıdaki kabartma bezeme kapının şehre bakan iç tarafındadır. 

Savaşçı Kabartması

Bu figürde bir savaşçı silahıyla betimlenmiştir.1907 yılında kapı pervazdan ayrılmıştır ve halen Ankara Anadolu medeniyetleri müzesinde sergilenir. Savaşçının gerçek kimliği açıklığa kavuşmadı. Hafirler  onun bir kral olduğunu düşünerek kapıya  – Kral kapı – adını verdiler. Ancak miğferindeki boynuzlar tanrı göstergesi olduğundan bugün bir Tanrı tasviri olarak kabul edilir. Kapı söveleri yüksek andezit monolitlerden oluşmaktadır. Ve Hitit mimarlık karakterine uygun biçimde sivri uçlu bir kemer meydana getirmektedirler.

Büyükkale  – Kral Sarayı 

Büyükkale Kral sarayı yapmak için ideal bir konuma sahipti. Yaklaşık 250 X 140 m. Boyutlarındaki bu az engebeli düzlüğün dört tarafı sarp kayalık yamaçlar ile doğal olarak korunuyordu.Büyükkale’deki mimari kalıntılar genel olarak kompleksin M.Ö 13.yy’ın geç dönemlerinde yapılan  büyük tadilattan sonraki görünümü hakkında bilgi verir. Büyükkale’nin kuzeybatı köşesindeki yapıda “ gizlenmiş odalardan” şehre ve kuzeye doğru şehri izleyen vadiye harika bir manzara vardır.

Sarayın E kapısı denilen bölümünde 1906’da büyük bir kil çivi yazılı tablet arşivi kazılmıştır. M.Ö 13.yy’ın sonunda, saray kompleksini yok eden büyük yangında yapıların kerpiç duvarları hemen yanarak sertleşmiştir. Özellikle E yapısında bu yanık duvarlar iyi korunmuştur.

Kuzeybatıda görkemli bir sur, kral sarayını şehirden ayırıyordu. Sur, Büyükkale’nin doğu tarafında, boğazın yukarısında çok sarp yamaçta da devam ediyordu. Sur’un kalıntıları burada yer yer görülebilir.

Büyükkale yukarı avludaki kaya basamağının  önünde yerde düzenli aralıklarla açılmış kare çukurlar bir direkli galerinin direklerinin oturduğu yerleri işaret eder. Basamağın üstünde kayaya oyulmuş iki sarnıç vardır. Büyükkale’nin güneybatısında görülen poternli surdaki kapı eski şehrin ( Aşağı Şehir) güney çıkışıydı.

HİTİT DİNİ

Hitit dini, çok tanrılıydı. Bu çok sayıda tanrılar değişik kökenliydiler. Hurri, Hatti, Hint – Avrupa , Luvi, Yukarı Mezopotamya ve Kuzey Suriye’nin yanında Indra, Varuna ve Mitra gibi İndo – Ari ırktan olanlar bile vardı. Hitit dininin hoşgörülü birçok tanrıcılık anlayışına dayandığı söylenebilir. Devletin resmi tanrıları Yazılıkaya, açık hava tapınağındaki kaya kabartmalarında görülebilmektedir.

YAZILIKAYA

Yazılıkaya

Hititlerin en büyük açık hava tapınağı olan Yazılıkaya Hattuşaş’ın ( Boğazköy, 2 km kuzeydoğusunda yer alır. Bütün Hitit tanrılarını gösteren kabartmaların olduğu kayalık bir alanda bulunan Yazılıkaya’yı bütün ayrıntılarıyla görebilmek için en iyi zaman öğle saatleridir. Çünkü Yazılıkaya kabartmaları güneş ışığını dik olarak sabah 11.00 ile 13.00 arasında almaktadır; bu saatlerden sonra net görülmezler. Bu yüzden Hattuşaş’ta kısa bir süre kalmayı düşünenlerin önce Yazılıkaya’yı görmeleri önerilir.

Yazılıkaya’daki 63 Hitit tanrı ve tanrıçasının kabartmalarının bulunduğu ve kayalardan oluşan doğal duvarlarla çevrili Büyük Galeri ( A odası ) denen bölümü III.Hattuşili döneminde, M.Ö 1275 – 1250 yılları arasında yapılmıştır. Büyük galerinin batı duvarında tanrıça, Küçük Galeri’de ( B odası ) kral kabartmaları vardır. Yazılıkaya açık hava tapınağının önü çeşitli dönemlerde yapılan anıtsal giriş yapılarıyla kapatılmıştır.

Büyük Kral IV.Tudhaliya 

Tapınaktaki en büyük kabartma figür, duvarda tanrıçalar geçidinin sonuna işlenmiştir. Burada bir tanrı değil, Büyük Kral IV.Tudhaliya’nın tasvir edilmesi önemlidir. Yazlıkaya tapınağının M.Ö.13.yy’ın ortalarında son şeklini almasından bu Büyük Kral’ın sorumlu olduğu görüşünü destekleyen etkenlerden biri bu figürdür.

Hiyeroglifli Oda  / 2 No’lu Oda

 2 No’lu odanın sağ duvarında II.Şupiluliuma’nın Luvi hiyeroglifi yazıtı bulunmaktadır. Luvi hiyeroglifi Anadolu’da geliştirilmiş bir resim yazısı türüdür.Ve Mısır hiyeroglifi ile hiçbir ilgisi yoktur. Yazı sağ üstten başlar, satır sonuna gelindiğinde aşağı satıra geçilip buradan diğer yöne doğru yazmaya devam edilir. Bu tür yazım şekline “ Bustrophedon” denir. Bu terim “ öküzün tarlayı sürdüğü gibi” anlamına gelir.

Hattuşa ören yeri 1986 yılında Birleşmiş Milletlerin Eğitim, Bilim ve Kültür kuruluşu olan UNESCO’nun dünya kültür mirası listesine 176 sıra numarasıyla alınmıştır. 1989’da Boğazköy / Hattuşa Türk makamlarınca Milli Park ilan edilmiştir.

ALACAHÖYÜK

Hitit uygarlığının en önemli merkezlerinden ikincisi, Boğazköy yakınlarındaki Alacahöyük’tür. İmparatorluk çağında içindeki büyük tapınağı ile bir kültür merkezi olduğu anlaşılan kentin güneydoğusunda görkemli bir giriş kapısı inşa edilmişti. M.Ö. 1300 yıllarında yapılan bu yapı, iki yanındaki Mısır etkili sfenksler nedeniyle “ Sfenksli Kapı” adıyla anılır. Yükseklikleri  2m’yi aşan monolit bloklar üzerine yontulmuş sfenks kabartmaları Boğazköy’dekilerden daha farklı ve kübik bir biçemin temsilcileridirler. Çift kuleli bu kapının ön yüzü alttan 2 sıra halinde kabartmalı taş bloklarla bezenmiştir. Alt sıradaki kabartmalarda Eski Hitit döneminin kabartmalı vazolarındaki gibi, kralın da katıldığı dinsel bir törene, üsttekilerde ise av sahnelerine yer verilmiştir. Alacahöyük. kabartmaları Ön Asya dünyasının ilk anıtsal örnekleri olmaları bakımından büyük önem taşırlar.