Pamukkale travertenleri nerede? Pamukkale travertenleri nasıl oluşmuştur? Pamukkale hakkında bilgi
Hierapolis nerede? Hierapolis ne demek? Hierapolis Nekropolü gömme şekilleri nasıl? Hierapolis tarihi
Laodikeia nerede? Laodikya nerede? Türkiye’deki yedi kliseler nerelerde? Laodikya Klisisesi. Laodikya Sinagog’u nerede?
DENİZLİ HAKKINDA GENEL BİLGİ
Büyük Menderes Irmağının yukarı havzasında denizden 400-450 metre yükseklikte kurulmuştur. Ege’nin 2., Türkiye’nin 25. büyük şehridir. İlk kez 7 km. daha ileride 100m. daha alçakta, Laodikya isimli olarak kurulmuştur. 11. yüzyılda Laodikya bırakılıp; şehir bugünkü yerinde Selçuklu Türkleri tarafından kurulmuştur.
O yıllarda adı Ladik iken; bol suları nedeni ile Denizli ismini almıştır. Şehir 1950’lerden itibaren bir gelişim atağındadır. Göç vermeyen şehrin ekonomisi yüzyıllardır usta oldukları dokumacılığa, turizme ve şaraba dayalıdır. Nüfus 1990 sayımına göre 204.118’dir
Pamukkale
TRAVERTENLER

Karbondioksit, kalsiyum karbonat içeren 35 C sıcaklıkta olan bu termal kaynak yer yüzüne çıktığında içindeki karbondioksit havaya karışır; kalsiyum karbonat kayaların üzerine çökelerek travertenleri oluşturur. Havuzcuklarda çökelen madde başlangıçta jel halindedir zamanla sertleşmekte ve travertenleri oluşturmaktadır ancak ziyaretçiler tarafından havuzlar içinde gezilmesi bu jel tabakayı tahrip etmektedir. Beyazlığın oluşumunda hava şartları ısı kaybı akışın yayılışı ve süresi etkilidir. Bu kaynak bölgede bulunan sıcaklıkları 35-100 C arasında değişen 17 kaynaktan biridir. Bu kaynak sindirim, dolaşım, solunum sistemleri, cilt hastalıkları ve romatizmal hastalıklara iyi gelmektedir. Bilim adamlarına göre, su hep bugünkü hızında akmışsa bu doğal oluşumlar yaklaşık on dört bin yıl önce başlamış olmalıdır.
Kaynak Büyük Menderes Irmağının kollarından Çürük Suyun suladığı aynı isimli vadide bulunmaktadır. Dağın ismi Çökelez’dir.
HİERAPOLİS TARİHÇESİ ve ŞEHİR HAKKINDA GENEL BİLGİ
Hierapolis’in anlamı Kutsal Şehir’ dir. Byzantionlu Stephanus şehrin adını sahip olduğu birçok tapınaktan aldığını söyler. Gerçekten de Augustus’un dönemine kadar paraların üstünde ismi tapınaklar şehri Hierapolis olarak geçmektedir. Fakat ismin gerçek anlamının bu olmadığı ileri sürülmüştür. Buna delil olarak da şehrin bir Bergama kuruluşu olduğu gösterilmiştir ve Bergama Kralları’nın (bütün Helenistik Krallar gibi) normal olarak yeni kurdukları bu yere kendi ailelerinden birinin ismini verdikleri; büyük olasılıkla da şehrin bu ismi Bergama’nın mitolojik ataları Telephos’un eşi Hiera anısına aldığı savunulmuştur.
Tiyatroda MS. 2. Ve 3. Yüzyıllara ait ele geçirilen yazıtlardan şehirdeki klanların isimleri öğrenilmiştir. Bunların arasında Seleukos, Antiokhos, Eumenes, Attalos gibi isimler bulunur. Bu da şehrin Seleukoslar tarafından kurulduğunu ve Attaloslar himayesinde geliştiğini gösterir. II. Eumenes’in annesi Apollonis şerefine çıkartılan kararnamelerden öğrenildiğine göre MÖ. 190 yılında yapılan Magnesia savaşında III. Antiokhos’un Romalılara yenilmesiyle şehir; yardımları nedeniyle Bergama Kralı II. Eumenes’e hediye edilmiştir. Hierapolis son Bergama Kralı III. Attalos’un vasiyeti üzerine MÖ. 133 yılında tekrar Roma himayesine geçmiştir. Bergama ve Roma Kralları devrinde genişleyen ve gittikçe önem kazanan Helenistik karakterdeki şehir Tiberius’un hükümdarlığı döneminde MS. 17’ de meydana gelen büyük depremle tamamen harap oldu. MS. 60 yılında İmparator Neron zamanında henüz harap halini koruyordu. MS. 2. ve 3. Yüzyıllarda Hierapolis mimarı yönden tamamen bir Roma şehri görünümü kazandı. Özellikle Septimus Severus ve Karakalla devirleri şehrin altın dönemleridir. Roma devrinde nüfus 100.000 dolayındaydı. MS. 395’te Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca şehir Bizanslıların elinde kalmıştır. Bu dönemde gerilemeye başlamış ve zamanla şehrin gelişi durmuştur. Hierapolis 11. Yüzyıldan itibaren Selçuklu Türklerinin akınlarına hedef olmuş; Beylikler döneminde Germiyanoğulları Beyliği sınırları içinde olan şehir 1423 tarihindeOsmanlı toprağına katılmıştır. 1354 yılındaki depremle tarihten silinmiştir.
Roma devrinde Hierapolis fikir, din, sanat ve ticaret yönlerinden İmparatorluğun en zengin şehirlerinden biri olmuştur. Tiyatroda ele geçen Roma devrinin ihtişamını belirten bir yazıt, şehrin güçlü senatosundan bahseder. Hierapolis halkını öven yazıtlar, Apollon’un onları koruduğunu anlatan yazıtlar bulunmaktadır.
Büyük bir Yahudi nüfusuna sahip olan şehre Hıristiyanlık da erken dönemde girmiştir ve şehir dini merkezlerden biri olmuştur. 6. Yüzyılda Justinianus tarafından metropolitan rütbesine yükseltilmiştir.
Paganizm döneminde ise bilinen bütün Yunan tanrılarının çoğuna tapılıyordu. Apollon, Pluton, Poseidon yoğunlukla tapım görmüştür.
Çeşitli büyüklükteki tüm şehirlerde olduğu gibi Hierapolis’te de spor ve müzikal yarışmaların yapıldığı periyodik festivaller düzenleniyordu. İmparatorluk döneminde Yunanistan’daki ünlü festivallerle aynı adı taşıyan ve birer taklidi olan Olimpiyat, Pythia (Delphi), Aktion oyunlarının düzenlendiğini biliyoruz. Hierapolis’te hiçbir Stadionun izine rastlanmamış olması garip ise de en azından bir tane olmak zorunda olduğu açıktır.
Fakat şehir sadece turistler ve tiyatro meraklıları için bir mesire yeri değildi. Ününün büyük bir bölümünü çok çeşitli endüstrilerine borçluydu. Boyacılık, yün yıkayıcılığı, halı dokuyuculuğu, çivi İmalâtçılığı, bakırcılık da vardı. İhraç ürünleri arasında sıcak suyun taş ocağına sızarak oluşturduğu çeşitli renklerdeki mermerler önemli yer tutmaktadır.
Harabeler ilk kez 1887 yılında Berlin Üniversitesi’nden Prof. Humann’ın başkanlığında gün ışığına çıkartılmak istenmiş fakat çalışmalar pek sonuç vermemiştir. 1957 yılından itibaren Prof. Paolo Verzone başkanlığında çalışmalara başlayan İtalyan kazı ekibi şehri bugünkü haline getirmişlerdir. Kazıyı halen bu ekip sürdürmektedir. Ele geçirilen buluntuların bir kısmı Londra, Berlin ve Roma müzelerine götürülmüştür.
ANA CADDE ve YOLLAR

Hierapolis’in Helenistik Devirdeki planı, Milet ve Priene şehirlerindeki gibi ekseni ana cadde olmak üzere birbirine paralel ve dik yollar sistemine göre çizilmiştir. Çifte Portikle süslü olan şehrin ana caddesi kuzey-güney doğrultusunda uzanır ve şehri ortasından iki ana bölüme ayırır. Bir mil uzunluğunda ve yaya kaldırımları dahil 13,5 m. genişliğindeki ana caddenin her iki ucunda anıtsal kapılar vardır. Caddenin üzerinde Helenistik Devir’ den sadece sütun ve arşitrav parçalarından başka bir şey kalmamıştır. Ana caddedeki sütunların arşitrav ve frizler dorik stildedir.
KAPILAR ve SURLAR
En kuzeyde, iyi korunmuş, üç gözlü ve iki yanında silindirik kuleleri bulunan kapının frizinde İmparator Domitian’ a ithaf edilmiş Latince ve Grekce yazılmış bir yazıt vardır. Bu yazıttan dolayı Domitian Kapısı denir. Kapı MS. 82 ve 83 yılında Pro-Consul Frontinus tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Daha ziyade zafer takını andıran yapının üst kısmındaki zengin mermer yapılı kısım tamamen yıkılmıştır.
Domitian kapısının hemen ilerisinde aynısından yolun güney kısmında bulunan ve adlarına Bizans Kapıları denilen kapılardan kuzeydekini görmekteyiz. Her iki kapı da tek kemerli olup; savunma amaçlı yapılmışlardır. Kapıların her iki tarafında da kare planlı birer kule bulunmaktaydı. Duvarları iri taş bloklarla inşa edilmiştir. Üzerlerinde Hıristiyanlık sembolleri olan kapıların 4. yüzyıl sonları ve 5. yüzyıl başlarında inşa edildikleri bilinmektedir. Kuzey kapısına göre daha harap durumda olan Güney kapısının her iki yanında şehir surlarına ait kalıntılar bulunmaktadır.
Şehir duvarları bile Helenistik dönem sonrasında yeniden inşa edilmiştir. Surlar MS. 396 yılında devşirme malzeme ile yapılmıştır. Duvarların yüksekliğine, uzunluğuna ve işçiliğine bakıldığında oldukça sıradan görünür çünkü Pax Romana (Roma Barışı) altında kuvvetli tahkimatlar yapmanın gereği kalmamıştı ve Kutsal Şehir kutsallığı sayesinde zaten korunuyordu. Bu da gösterir ki duvarlar düşmana değil; yağmacılara karşı inşa edilmiştir.
TİYATRO

Şehrin merkezinde, tarihi Mesoghis Tepesinin eteklerindedir. Küçük Asya’nın en iyi korunmuş tiyatrolarından biridir. Cephesi 91 metrenin üzerinde olan ve caveası yaklaşık 50 oturma sırası 9 bölüme ayıran 8 merdiveni ve her iki kenarda kemerli birer geçitle ya da vomitoriumla girilen tek bir diazoması vardır. Sahne 3.66 metre yükseklikte ve 3 katlıdır. Cavea her ne kadar yarım daireden biraz daha büyük ise de yapı Roma tarzındadır ve Yunan Tiyatrosundan dönüştürülmemiştir. Daha erken olan tiyatro kuzeyde ve bundan çok uzaktadır.
Gladyatör ve hayvan oyunlarının tiyatroda yapıldığı bilinmektedir. Tiyatro M.S. 2. yüzyılda inşa edilmiştir. Sahne binası 3. yy. da Septimus Severus zamanında yeniden inşa edilmiştir. 6. yy. a kadar kullanıldığı bilinen tiyatro yaklaşık 15.000 kişiliktir.
APOLLON TAPINAĞI
Eski çağda Hierapolis’i meşhur eden bu tapınak Apollon’a ithaf edilmiştir. Apollon, akıl ve ışık tanrısıdır. Göçmenlere kılavuzluk ederdi. Şehirdeki dernek ve locaların koruyucusu olarak saygı görürdü. Ayrıca Herakles, Asklepios ve Hygenia gibi sağlık ve şifa tanrıları da inançlarda önemli yer tutardı. Tapınak ve Plutonium İtalyan kazı ekibi tarafından ortaya çıkarılmıştır. M.S. 3. yy’a aittir. Bu tapınağın bulunduğu alanda pozisyonu tam olarak belirlenememiş daha eski bir tapınak bulunmaktadır. Eski tapınak İyon tarzındadır ve bazı parçaları devşirme taş olarak kullanılmıştır. Tapınağın ön kısmı 2.13 m. yüksekliğinde bir podyum üzerinde yer alır; ölçüleri 18.3 m.x 17.3 m. ‘dir. Bir pronaos ve genişliği uzunluğundan daha fazla olan bir celladan oluşur. Tapınağın önünde muhtemelen 6 taneden oluşan bir sıra yivsiz sütun yer alır. Kazı çalışmaları gazın fenalaştırıcı kokusu yüzünden çok fazla engellenmiştir. Bu güç durumun antik dönemde ilginç bir yolla çaresi bulunmuştur. Temelin blokları, aralarında 51 mm.’lik aralıklar bırakılarak gazın tapınağın kenarlarından sızması sağlanmıştır. Hıristiyanlık 4.yy’da yaygın bir hal alınca tapınak aşağılanmış, horlanmış ve tahribe uğramıştır. Hıristiyanlığın tamamen kabulünden sonra Paganizm eserleri 6.yy’a kadar korunmuştur.
PLUTONIUM
Eski çağda Hierapolis’i meşhur eden bu tapınak Apollon’a ithaf edilmiştir. Apollon, akıl ve ışık tanrısıdır. Göçmenlere kılavuzluk ederdi. Şehirdeki dernek ve locaların koruyucusu olarak saygı görürdü. Ayrıca Herakles, Asklepios ve Hygenia gibi sağlık ve şifa tanrıları da inançlarda önemli yer tutardı. Tapınak ve Plutonium İtalyan kazı ekibi tarafından ortaya çıkarılmıştır. M.S. 3. yy’a aittir. Bu tapınağın bulunduğu alanda pozisyonu tam olarak belirlenememiş daha eski bir tapınak bulunmaktadır. Eski tapınak İyon tarzındadır ve bazı parçaları devşirme taş olarak kullanılmıştır. Tapınağın ön kısmı 2.13 m. yüksekliğinde bir podyum üzerinde yer alır; ölçüleri 18.3 m.x 17.3 m. dir. Bir pronaos ve genişliği uzunluğundan daha fazla olan bir celladan oluşur. Tapınağın önünde muhtemelen 6 taneden oluşan bir sıra yivsiz sütun yer alır. Kazı çalışmaları gazın fenalaştırıcı kokusu yüzünden çok fazla engellenmiştir. Bu güç durumun antik dönemde ilginç bir yolla çaresi bulunmuştur. Temelin blokları, aralarında 51 mm.’lik aralıklar bırakılarak gazın tapınağın kenarlarından sızması sağlanmıştır. Hıristiyanlık 4.yy’da yaygın bir hal alınca tapınak aşağılanmış, horlanmış ve tahribe uğramıştır. Hıristiyanlığın tamamen kabulünden sonra Paganizm eserleri 6.yy’a kadar korunmuştur.
NYMPHAION
Hıristiyanlığın yaygın hale gelmesiyle Apollon Tapınağı’nı gölgelemek amacıyla yapılmıştır. Şu an üzerindeki süsleyici elemanlardan hiçbiri ayakta değildir ve sadece ana duvarlar görülmektedir. Su buraya muhtemelen sıcak bir kaynaktan değil, doğudaki tepenin üzerindeki bir su deposundan geliyordu.
NEKROPOLİS

Nekropolis, kuzey ve güney nekropolü olarak ikiye ayrılmaktadır. Küçük Asya’nın en geniş nekropolisidir. 1200’ün üzerinde mezar bulunmaktadır. 300’ün üzerinde mezar yazıtı okunup yayınlanmıştır. Bu yazıtlarda, mezar sahibi hakkında bilgi verilmekte, yasakların ihlali durumunda ağır bir para cezası öngörmekte ve lanete uğranacağı belirtilmektedir. Mezarların bakımı, mezar sahibinin bağlı bulunduğu dernek veya loca tarafından yapılmaktadır. Hierapolis’teki mezar tiplerini şöyle sıralayabiliriz.
- Halk tipi mezarlar: Bunlar sıradan halka ait olanlardır. Toprak altında ve yerde küçük sandık şeklindedir.
- Lahitler
- Tümülüsüler
- Aile Tipi mezarlar
Hierapolis’te bu belli başlı eserlerden başka bugün müzeye çevrilmiş büyük termal hamamlar, havarilerden Philip’in burada şehit edilmesi üzerine yapılan sekizgen planlı bir martriyum ( 5.yy sonunda veya 6. Yy başında bir yangınla tahrip olmuş ve onarım görmemiştir.), 3.yy’da inşa edilmiş ve sonradan bazilikaya çevrilmiş Roma hamamları, 3.yy’ın ilk yarısında inşa edilen Caesareum (Roma imparatorlarına tapınmak için yapılan bina) , 6.yy’da inşa edilen direkli kilise, 5.yy’da inşa edilen sütunlu kilise bulunmaktadır.