Bergama Zeus Sunağı nerede? Pergamon neresi? Pergamon nerede? Bergama’ın Roma İmparatorluğundaki önemi nedir?

Bergama Sunağı nerede? Bergama Sunağı nasıl yurt dışına çıkartılmıştır? Bergama Tiyatrosu Dünya’nın en dik Tiyatrosu mudur? Bergama’da Heykelcilik Okulu var mı?

Bergama Tarihi (Pergamon)

Bergama Akropol Tiyatro Trajan Tapınağı
Bergama Örenyeri Açık Hava Müzesi

İzmir’in 110km. kuzeyinde Kaikos Ovası’nda kurulan Bergama Antik Kenti‘nin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Fakat kazılar sırasında ele geçen seramik buluntulardan Bergama’nın kurulmuş olduğu yerde küçük bir Arkaik yerleşmenin varlığı anlaşılmaktadır. Eski adları Pergamum, Pergamon, Pergamus, Pergame’dir. Mitolojiye göre, Pergamon adı Troya Savaşı’na kadar gitmektedir. Troya’nın yakılıp yıkılmasının ardından, Hector’un eşi Andromache Akhalar tarafından esir alınır ve Achilleus’in oğlu Neptolemus ile evlendirilir. Andromache’nin Neptolemus’tan olan üç oğlundan birinin adı, Pergamon’un kurucusu olarak bilinen Pergamos’tur. şehrin adı “Pergamons” kelimesinden gelmektedir. Bu kelime erken dönemlerde Pergamon’a, günümüzde ise Bergama’ya dönüşmüştür.  “Yüksek yer, kale” anlamına gelmektedir.

Tüm bölge MÖ.560’ta Lydia Kralı Kroisos’un egemenliği altına girdi. Fakat birkaç yıl sonra Lydialılar’ı yenen Persler bölgeye hakim oldular. Persler Anadolu’yu dört ana satraplığa ayırdılar: Ionia, Hellespont, Cilicia ve Lydia. Bu bölünmeye göre Pergamon Mysia sınırları içerisinde Lydia Satraplığı’na bağlandı. Pers dönemi boyunca, diğer şehirler gibi Pergamon da iç ilişkilerde serbestti, fakat ağır vergiler ödemekle ve gerektiğinde Pers ordusuna asker sağlamakla yükümlüydü.

Bergama ile ilgili ilk tarihi kayıt Xenephon’un Anabasis (Onbinlerin Dönüşü) adlı eserinde geçer. Buna göre Xenephon, başında bulunduğu orduyu Doğu Anadolu’dan Yunanistan’a getirirken Bergama’da konakladığını bildirir. Burada Persler’in himayesi altında hükümdarlık eden 1.Gongylos’un dul karısı Hellas’a misafir olur ve kraliçenin arzusu üzerine Bergama Akropolisindeki kaleyi MÖ.399’da Pers Satrapı Asidates’ten alır. Fakat daha sonra kenti Perslere teslim etmek zorunda kalır. Ayrıca bu kaynaktan Bergama’da uzun zaman Persler tarafından haraca bağlanan Yunan tiranlarının hüküm sürdüğü anlaşılmaktadır.

Granikos Savaşı

Granikos Savaşı ile (Bigaçay) MÖ. 334 Bergama, Büyük İskender‘in hakimiyeti altına girdi. İskender Bergama’yı evlilik dışı oğlu Herakles ve annesi Barsine’ye verdi. Büyük İskender’in Ölümünden sonra (MÖ.323) Makedonya İmparatorluğu generalleri tarafından parçalandı. Bu bölünmeye göre Mezopotamya, Suriye ve Doğu Anadolu Seleukos’un; Makedonya ve Yunanistan Kassandros’un; Mısır ve Libya Ptolemios’un; Güney ve Batı Anadolu Lysimakhos’un oldu. Lysimakhos bu kalenin stratejik önemini kavrayarak burasını askeri bir üs haline soktu. Kale, İskender’in 9000 talantonluk savaş ganimetlerini depolamak için kullanıldı ve hazinenin korunmasında Philetairos adında bir komutan görevlendirildi. Lysimakhos’un ölümünden sonra Philetairos (MÖ.283-263), görünüşte 1. Seleukos’a tabi, gerçekte ise bağımsız bir devlet olan Attalos Hanedanlığı‘nı kurdu ve sınırlarını Marmara kıyılarına kadar genişletti. Philetairos’un halefi ve yeğeni 1.Eumenes (MÖ.263-241) gittikçe kuvvetlendi, Seleukos Krallığını yenerek genç Bergama’yı Seleukoslar’dan büsbütün ayırdı.1. Attalos ise Galatlar’a karşı kazandığı zaferler sonucunda “Kral” ünvanını hak kazandı. (Philetairos ve Eumenes de kral ilan edildi, fakat bu resmi olarak ilan edilmedi.) 1.Attalos ülkenin sınırlarını Toros Dağları’na kadar genişletti ve Lydia, Caria, Pamphylia ve Phrygia karşısında güçlü bir krallık haline getirdi. Bergama Kralı 2. Eumenes döneminde (MÖ.197-159) altın çağını yaşadı, sanatın ve bilimin merkezi oldu. Felsefe, matematik, edebiyat, astronomi gibi kuramsal bilimde;  mekanik, gemi yapımı, mimari, tekstil, deri imalatı gibi uygulamalı bilimde önemli ölçüde ilerlemişlerdi. Asklepion genişletildi ve Akdeniz’in değişik yerlerinden gelen hastalara hizmet eden bir hale getirildi. Döneminin en ünlü hastanelerinden  biri oldu. Eskiçağın en meşhur tıp alimlerinden olan Galenos(MS.2.yy) da burada doğmuş ve bir müddet Bergama Asklepionu’nda hekimlik yapmıştır. Yine 2. Eumenes tarafından yaptırılan 200.000 rulo yazma yapıtın bulunduğu kütüphane, antik çağın en büyük 2. kütüphanesiydi. Plinius’un anlatımına göre, 2. Eumenes MÖ.2. yüzyılda papirüs satışını durduran Mısır’a karşı, Pergamonlular’ın keçi derisinden yazı malzemesi üretimini destekler. “Pergamon derisinden” anlamına gelen “Parşömen” Yunanca Pergamene ve Latince Pergamena sözcüklerinden türemiştir. 3. Attalos döneminde ise krallık (MÖ.133) vasiyet yoluyla Roma İmparatorluğu’na geçti ve Pergamon, “Asya Eyaleti” adıyla ilk Roma eyaleti oldu. Klasik imparatorluk döneminde en önemli eyaletlerden biri olarak kaldı.

MS.17’de Batı Anadolu’nun birçok şehirleri gibi Bergama da depremlerle zarar gördü. Fakat Roma İmparatoru Caracalla  döneminde şehir genişletildi, endüstri gelişti ve kentin nüfusu 150.000’in üzerine çıktı. Bergama’nın birçok sanat eserinin Roma’ya götürülmesini emreden Neron hariç, özellikle Antonius Pius, Hadrianus, Trajanus, Marcus Aurelius, Septimus Severus ve Caracalla Bergama’yı büyük ölçüde imar ettiler.  Aziz John’un Meryem Ana’yla Ephesus’a gelmesinin ardından, yeni dini Bergama ve İzmir’de yaymaya çalıştı. Aziz Paulus da  Anadolu’daki ilk 7 kiliseyi kurdu: Ephesus (Efes), Smyrna (İzmir), Pergamon (Bergama), Sardes (Sart), Phıladelphia (Alaşehir), Thyatira (Akhisar), Laodicea ad Lycum (Denizli). Hıristiyanlıktan önce çok tanrılı dine inanan bir kent olduğundan ve burada Hıristiyanlara işkence yapıldığından Aziz John, Pergamon’u “şeytanın Tahtı” olarak adlandırmıştır. Kent Theodosius döneminde (379-395) ise eyaletteki dört metropolitten biri oldu Ephesus, Smyrna, Tralles, Pergamon. Fakat Pergamon  Bizans döneminde eski önemini ve şöhretini kaybetti ve Ephesus’a bağlı bir piskoposluk haline geldi. Yine bu dönemde kent yeni bir surla çevrildi ve Zeus Altarı’ndaki rölyefler bu surlara ters olarak kondu. 

Pergamon, MS.716’da Arap işgaline uğradı. 1306’da Karesioğulları’nın; 1341’de de Osmanlı Devleti’nin yönetimi altına girdi. Osmanlı dönemi başlarında bir uç kalesi olan kent, 15. yüzyılda yeniden önem kazandı ve Bergama adıyla anılmaya başladı. Bergama yöresi  19. yüzyıl sonlarında Aydın vilayetinin İzmir sancağına bağlı bir kaza olarak yönetiliyordu. Bergama Belediyesi 1896’da kuruldu. 12 Haziran 1919’da Yunan işgaline uğradı, fakat 14 Eylül 1922’de geri alındı ve Yunanistan’dan gelen Türk göçmenleriyle iskan edildi. Ayrıca Bergama, 1878-1886, 1900-1913, 1927-1936, 1957’den bugüne dek olmak üzere dört kazı dönemi geçirmiştir.                                      


Bergama Akropolü Su Kemeri Sistemi

Eski Çağlarda Su Kemeri Sistemi

MÖ.180 civarında Bergama Akropolü’nün içme suyu, kentten 60km. uzaklıkta, denizden 1200m. yüksekliğindeki Madra Dağı‘ndan sağlanıyordu. Su, kullanılan sisteme göre, Madra Dağı bölgesindeki su kaynaklarından alçak basınç sistemine dayanarak toprak künkler (50-75cm. uzunluğunda, 16-19cm. çapında) yardımıyla sağlanıyordu. Bergama Akropolü’nden bir önceki tepe olan 360m. yükseklikteki Hagios Georgios Dağın’a, su üç farklı su kemeriyle getiriliyordu. 200.000’den fazla kil boruyla su,  kaynağından depolara getirilmekteydi. Orada, kumla dolu suyun süzüldüğü bir merkezi depoya akıyordu. Sonra kurşundan yapılan boru sistemiyle (20bar basınçla) bugünkü akropol dediğimiz 335m. yüksekliğindeki tepeye getiriliyordu. Bu şekilde su aradaki vadiden geçiriliyordu. Arsenallerin kuzey ucundan görülebilen su kemerleri, MS.2. yüzyılda inşa edilmiştir. Suyun kent içindeki değişik kesimlere dağıtımı, daha küçük boyutlardaki künklerle yapılıyordu. -Bu arada MÖ.287’de suyu yukarı çıkaran vida çıkrığı (spiral şekilde) ve emme basma tulumba (silindir pompa) İskenderiyeli Ktesibios (MÖ.140) tarafından icat edilmiş fakat kullanılmamıştır.-

Roma İmparatorluğu boyunca şehir genişledi ve ovaya doğru yayıldı. Artan su ihtiyacını karşılamak için, Soma bölgesindeki yollara başka su kemerleri yapıldı. Soma’daki Kaikos (Bakırçay) kaynağından gelen su, su kemerleri ve tünellerden geçerek 53km. uzunluğundaki kanallarla şehre ulaştırılmaktaydı. Topografya üstünde yapılan araştırmalara göre, İlyas Çayı üzerine inşa edilmiş olan 550km. uzunluğundaki, 40m. yüksekliğindeki su kemeri, dünyanın en etkileyici su kemerleri arasındadır. MS.178’deki depremle Pergamon’daki su kemerleri zarar gördü. Depremden sonra Soma’dan gelen kanalların rotası değiştirildi. 


Bergama Heykelcilik Okulu

Helenistik dönemde (MÖ.323-30) Pergamon’da gelişen ve özellikle yüz ifadelerinde acıya (Pathos) ağırlık veren bir heykelcilik okuludur. Kral 1. Attalos’un Galatlar’a karşı kazandığı zaferden sonra Bergama’da başlayan yoğun yapım etkinlikleri, 2. Eumenes ve 2. Attalos dönemlerinde de sürmüş ve kent görkemli bir kültür merkezi haline gelmişti. En olgun örneklerine bu dönemde (MÖ.240-140) rastlanan Bergama heykelcilik okulu, klasik biçimleri şiddet dolu hareket ve ifadelerle birleştirmiş, ayrıca gelişmiş bir kompozisyon bütünlüğü anlayışı ortaya koymuşlardır. Klasik dönem Yunan heykelciliğinin çekingen durgunluğuna karşı Bergama okulu dramatik öğeleri vurgular. Yunan heykelciliğine göre kabartmalarda figürler daha kabaca biçimlendirilirken, kütleler yüksek kabartma yöntemi kullanılarak yaratılan ışık-gölge  karşıtlığıyla belirginleştirilir. Bergama heykelcilik okulu sanatçıları, klasik döneme oranla  kabartmanın mimarlıkla bütünleşmesine daha bilinçle eğilmişlerdir.

Bergama okulunun özelliklerini en iyi yansıtan yapıtlar Bergama Zeus Sunağı (Pergamon Müzesi, Berlin) frizleri ile Galatlar’ın konu alındığı çeşitli heykel ve kabartmalardır. Bir eliyle ölmüş karısını tutarken, bir eliyle de kılıcı kendisine saplayan Galat askerini canlandıran heykel de (Terme Müzesi, Roma) bunlardan biridir. Üslup açısından Bergama okulu yapıtı olduğu kabul edilen başka yapıtlar arasında “Ölü Patroklos’u Taşıyan Menelaos” (Loggia deki Lanzi, Floransa), “Marsyas ile Apollon”  (Roma Konservatuarı) ve bir uyuyan kadın başı (Terme Müzesi, Roma) vardır. 


Bergama Akropolü Mimari Yapıları AKROPOLÜ MİMARİ YAPILARI

  1. Heroon
  2. Dükkanlar
  3. Akropolün (yukarı kent) ana girişi
  4. Propylonun temelleri
  5. Saraylara açılan merdiven
  6. Athena Kutsal Yeri (Temenos)
  7. Athena Tapınağı
  8. Kütüphane
  9. Evler
  10. Eumenes’in sarayı
  11. Attalos’un sarayı
  12. Evler
  13. Kışlalar ve komuta kulesi
  14. Arsenaller (Silah deposu)
  15. Trajan Tapınağı
  16. Tiyatro
  17. Dionysos Tapınağı
  18. Tiyatro terası
  19. İki nefli stoa
  20. Zeus Sunağı
  21. Agora
  22. Agora Tapınağı. 

Bergama Şehir Surları ve Yerleşimi

Pergamon’daki en eski şehir surları MÖ.4. ve 5. yüzyıllara tarihlenmektedir. Surların küçük bir kısmı Akropolisin en yüksek noktasında görülebilmektedir. Arsenaller, kral sarayları ve Athena Tapınağı surlarla çevrilmişti. Küçük bir kale gibi görünen ana kapı ise Athena Tapınağı’nın güneyinde bulunmaktaydı. Surlar, Pergamon bağımsızlığını ilan ettiği zaman, özellikle Seleukoslar’dan gelecek saldırılara karşı kendini savunabilmek amacıyla  Philetairos (MÖ.281-263) döneminde yeniden yapıldı ve güney yönünde genişletildi. O dönemde surlarla çevrili yerleşim alanı 222 hektardı. Eumenes döneminde yapılan surlarda doğu, kuzey ve güney yönlerinde kapılar vardı. Ana kapı olduğu düşünülen güney kapılarından biri, Helenistik dönemin avlulu kapılarına güzel bir örnekti. 

MÖ.2. yüzyıla kadar şehir iki bölümden oluşmaktaydı: tepede Yukarı kent; tepenin ortasında ve alt kesiminde ise Aşağı Kent. şehrin savunması ve yönetimi yukarı kentten yapılmaktaydı. Daha sonra Orta Kent’te oluşmuştur. Yukarı Kent daha çok kral ailesi ile ileri gelenlerin, aydınların ve komutanların oturduğu, gezdiği ve toplandığı merkezdi. Bu nedenle resmi bir karakteri vardı. Orta Kent’te ise az okumuşların sevdikleri tapınaklarla, gençlerin spor alanları, yani doğrudan doğruya devlet yönetiminde olmayan yapılarla, halk topluluğunun  rahatlıkla girip çıktığı toplantı yerleri bulunuyordu. Garnizon ve arsenaller şehrin en kuzey noktasında; yönetim merkezi olan saray doğuda; dini yapılar ve tiyatro ise batıda bulunmaktaydı. şehrin merkezinden geçen ana cadde, dini yapılar ile yönetim ve askeri yapıları birbirinden ayırıyordu. Yukarı kent setler üzerine kuruluydu ve tiyatronun etrafında yelpaze gibi yayılmaktaydı. Akropolün tüm yapıları topografik konum nedeniyle kent yolunun gerektirdiği zorunluluk sonucu, güneyden kuzeye doğru sıralanmışlardı; ancak cepheleri uzaktan görülmeleri amacıyla düzenlendiğinden batıya dönüktür. Bina inşası için daha kullanışlı alanlar yaratmak için yapılmış terasların üzerinde bir yada iki katlı Stoalar ve galeriler bulunuyordu. Bu Stoa ve galeriler, şehrin ana mimari niteliklerini oluşturmaktaydı.

Bergama Akropolü, Helenistik dönemin dünya görüşüne uygun olarak sosyal ve kültürel hareketlerin geliştirildiği bir yerdi. 2. Eumenes, Atina Akropolünü örnek alarak Bergama’yı Hellen dünyasının en güzel kentleri düzeyine ulaştırdı. Atina Akropolü’nün dinsel ve kutsal karakterine karşın Bergama tepesi, daha çok halk toplantılarını ve gezintilerinin yapıldığı, günlük yaşantının geçtiği, devlet ve ticaret işlerinin görüldüğü, spor hareketlerinin düzenlendiği alan ve yapılardan oluşuyordu. Her ne kadar kutsal yapılar ön planda geliyorsa da, onların dinsel anlamı şekilcilikten ibaret kalıyordu. Halkı soğuktan ve sıcaktan koruyan geniş stoalar ve bol gölgeli alanlar gezme, oturma, konuşma, seyretme ve iş görüşme yerleri olarak büyük bir gereksinimi karşılıyordu.


Heroon 

Heroon yani kahramanlar için mozele, 1. Attalos (MÖ.241-197) ve 2. Eumenes (MÖ.197-159) onuruna yapılmıştır. Helenistik çağda üstün başarılar gösteren krallara ölümlerinden sonra derin saygı duyulmaktaydı. O dönemde, kahramanlar fani günahlarından arındırılır, tanrı benzeri, doğa üstü nitelikler verilir ve Heroonlarda onlara tapınılırdı. Yapı, Attaleion yada Eumenion olarak da adlandırılabilir. Heroon, kült odası ve başka amaçlarla kullanılan odalarla çevrili peristilden oluşan bir koplekstir. Peristili, dor üslubunda mermer sütunlar çevrelemekteydi. Kült seramonileri sırasında herkesin birlikte yemek yediği büyük bir salon vardı. Kült odası bu salonun doğusunda bulunuyordu ve doğu duvarında kült heykeli için bir niş bulunuyordu.


Kral Sarayları

Bu saraylar, şehir yerleşimi dini karakter kazanınca Romalılar tarafından yıkılmıştır. Peristilli evler Helenistik dönemde çok meşhurdu ve Pergamon’daki nerdeyse her evde peristil vardı. Saraylar akropolisteki diğer evlerden daha çok zarar gördüğü halde taban planları fark edilmektedir. Buna göre saraylar, oturma odası, yemek odası, yatak odaları ve hizmetçiler için yan odalarla çevrili bir avludan oluşmaktaydı. Kral Sarayların iç duvarları Fresk ve mozaiklerle kaplıydı, ama dış duvarlar sadeydi. Pencere yoktu, güneş ışığı sadece avludan girmekteydi. Bu yeterli olmadığı için bazı odalar oldukça karanlıktı. Philetairos’un sarayının bulunduğu kısım  garnizona çevrilince, saray da kışla olarak kullanılmıştır. 1. Attalos ve 2. Eumenes’in sarayları ise merdivenli yol sırasında, Philetairos’un sarayının önünde görülmektedir. Küçük evin Attalos, daha büyük olanın da Eumenes döneminde yapılmış oldukları kabul edilmektedir. 


Arsenal 

Arsenaller, kalenin kuzey ucunda birbirine paralel beş yapıdan oluşan askeri tesis kompleksidir. Sarayların bitişiğinde  kışlalar ve komuta kulesi bulunuyordu. Yapı iyi havalandırılıyordu, böylece levazım uzun süre korunuyordu. Silah ve cephane saklandığı gibi yiyecek de bu binalarda saklanıyordu. MÖ. 2. ve 3. yüzyıllarda yapılan arsenaller, antik zamanların en eski cephane ve levazım ambarlarıdır. Bu tip ambarlar, Roma İmparatorluğu boyunca lejyonların karargahında kurulurdu.


Athena Tapınağı

Bu tapınak, Pergamon’un bilinen en eski tapınağıdır. Akıl, zeka ve savaş tanrıçası Athena, akropolisin koruyucusu sayıldığından daha Philetairos zamanında MÖ.4. yüzyılın başında bu tanrıça için şehrin seçme bir yerinde tapınak yapıldı. Kentin en önemli tapınağının tanrı kadın Athena’ya ait olması, Batı Anadolu’nun yerleşmiş bir geleneğidir. Bu tapınak, doğrudan doğruya Parthenon örneğine bağlıdır. Tapınak, 6X10 sütunlu ve ‹on nizamında idi. 2. Eumenes’in Galatlar, Seleukoslar ve Makedonyalılar karşısında kazandığı zaferler üzerine, tapınak çift katlı sütunlu galerilerle çevrildi. Buraya iki katlı anıtsal bir kapıdan geçilerek giriliyordu. Arşitravdaki kitabede, “Kral Eumenes’ten zafer kazandıran Athena’ya” yazmaktaydı. Kazılar sırasında bulunan birçok parça Berlin’e taşınarak Pergamon Müzesi’nde aslına uygun bir şekilde restore edilmiştir.


Trajan Tapınağı

Roma İmparatorluğu dönemi boyunca, bir imparator tapınağına sahip olmak şehir için büyük bir onurdu. Tapınak yapmak için imparatorun iznini almak zor olduğundan, imparatorluğun ana şehirleri bu izni alabilmek için çaba gösterirlerdi. Böylece Neokoros (imparator tapınağı yapma hakkı olan) olurlardı. Pergamon, Ephesos ve Smyrna (İzmir) ile yarışıyordu. İmparator Augustus’un ölümünden sonra Pergamonlular, neokorosluklarını kaybetme; böylece Ephesoslular ve Smyrnalılar arasında prestijlerini de kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya geldiler. Pergamalılar uzun süre yeni imparatorun iznini alabilmek için uğraştılar ve sonunda imparator Trajan kendi onuruna bir tapınak yapmalarına izin verdi. Akropolisin en seçkin yerinde Trajan Tapınağı yapıldı. Fakat tapınağın tamamlanmasından önce (MS.177) imparator Trajan’ın ölmesiyle, Pergamonlular yine aynı problemle karşılaştılar. Ardından gelen imparator Hadrian iznin hala geçerli olduğunu bildirdi. Tapınağın tamamlanması üzerine Pergamonlular, imparator Trajan ile birlikte imparator Hadrian’ın da heykelini tapınağa diktiler. Trajan Tapınağı, Roma dönemi boyunca ovaya yayılan şehrin her yerinden görülebilecek, akropolisin en gösterişli yerine yapıldı. Korinth düzeninde 6X9 sütunlu tapınağın, bulunduğu yerin eğimli olması nedeniyle  zemin, kemer ve tonozlarla düzleştirilmiştir. Bugün görülen tapınak, orjinal planına göre restore edilmiş halidir.


Bergama Zeus Sunağı

Bergama Zeus Sunağı
Berlin’de Bergama Müzesinde Bulunan Zeus Sunağı

Bergama Zeus Sunağı yada Pergamon Sunağı olarak da bilinmektedir. 2. Eumenes’in, Seleukos kralı 3. Antiokhos’a ve Galatlar’a karşı kazandığı zaferin anısını ölümsüzleştirmek için yapılmış ve Zeus ile Athena’ya adanmıştır. 1878’de yörede yol inşaatında çalışan Alman mühendis Karl Humann, sur yapımında kullanılan sunağı keşfetmiş, toprak altında kalan parçalarını da kazı yaparak çıkartmıştır. Osmanlı hükümetinin izniyle, kaidesi dışında bütün sunak sökülerek Berlin’e taşınmış, orada yeniden kurulmuştur.

Yaklaşık 35m. kenarlı kare bir kaide üstündeki sunak, köşeli bir “U” biçiminde uzanan ‹on düzeninde sütunlu bir galeriden oluşur. “U”nun batıya bakan iki kolu, uçlara yakın bir yerden de bir galeriyle birleştirilerek bir iç avlu oluşturulmuştur. ‹ki ucun arasında 25 basamaklı bir merdiven iç avluya çıkar. Avlunun iç kısmı Herakles’in oğlu Telephos’un hayatından kabartmalarla doludur. Çünkü Attaloslar soylarının Telephos’tan geldiğine inanmaktadırlar. Ortada ise sunak masası bulunmaktaydı.

Sunağın dış yüzeyi yüksek kabartmalarla kaplıdır. Helenistik dönem heykel sanatının ve Bergama heykelcilik okulunun en görkemli örnekleri olan kabartmalarda, Yunan mitolojisindeki tanrıların devlerle savaşı (Gigantomakhia) konu alınmıştır. Kazanan tanrılar Pergamonlular’ı, yenilen devler ise düşman Galatları simgelemektedir. Zeus Sunağı tapınılan bir yapı olmaktan çok, başarılı savaşların simgesi ve krallığın bir çeşit zafer anıtıdır. Helenistik heykelin en tipik özellikleri olan kıvrılıp bükülen vücutları ve tutkulu yüz ifadeleriyle başta Zeus olmak üzere hemen bütün Yunan tanrıları bu heykel frizinde yer almaktadır. Zeus Sunağı gerek yapı tipi olarak, gerekse kabartmalarıyla Priene ve Magnesia ad Meandrum (Menderes Magnesiası) kentlerinde daha küçük boyutlu ve daha yalın biçimde taklit edilmiş, Augustus’un Roma’da yaptırdığı ünlü Ara Pacis’e de (Barış Sunağı) örnek olmuştur. 


Kütüphane

Bergama Kütüphanesi, 2. Eumenes devrinde inşa edilmiş olup dört salonu vardı. Antik çağda yapılmış birçok kütüphane gibi burada da iki tabakalı duvar kullanılmıştı. Tabakalar arasındaki boşluk, kitapları rutubetten korumak için alınmış bir önlemdi. Okuma salonu olarak kullanılan büyük odanın tavanı ahşaptı ve üst kısmında açılmış olan pencerelerden ışık alıyordu. El yazmaları, şaplanmış derilerden meydana geliyordu ve bugünkü kitaplar şeklinde yada katlanmış halde raflarda dikine durmaktaydılar. Bilim kütüphanede geliştiriliyor, bütün bu hareketleri düzenleyen krallar da kütüphanenin hemen arkasındaki sarayda oturuyorlardı. Burada bulunmuş olan Athena heykeli bugün Berlin Müzesi’ndedir.  Antonius döneminde kütüphanedeki tüm eserler, Aleksandria kütüphanesinin yanmasından şikayet eden Kraliçe Kleopatra’ya armağan edilmek üzere MÖ.41’de Mısır’a kaçırıldı ve çıkan bir yangında kül oldu.


Tiyatro  

Bu tiyatro, korunmuş olan ilkçağ tiyatrolarının en diklerinden biridir. Ayrıca dik yamaç üzerinde yükselen etkileyici profili ile Helenistik dönemin en güzel mimari eserlerinden biridir. Bütün akropol yapılarının bu eser çevresinde yelpaze şeklinde yer almış olması, onun görkemliliğini ve çekiciliğini bir kat daha arttırmaktadır. Tiyatronun 80 oturma sırası vardır ve iyi bir şekilde korunmuşlardır. En üstteki sıra orkestra düzlüğünden 36m. yüksektedir. Seyircilerin giriş çıkışını sağlamak için theatron iki geniş diazoma ile üç bölüme ayrılmıştır. Tiyatro 10.000 kişiliktir. Alt sıranın hemen üstünde ve tam orta yerinde mermerden kral locası bulunuyordu. Öteki sıraların tümü andezittendi. Sahne kısmı Helenistik dönemde ahşaptı ve yalnız oyun günleri kuruluyor, sonra yeniden kaldırılıyordu. Sahne kısmının ahşap oluşu, Bergama da birkaç nedene dayanıyordu. Helenistik dönemde mimari yapılar, doğa ile kaynaşarak uyum sağlıyorlardı. Tiyatroda yer alanlar dışarı ile olan ilgilerini kesmek istemiyorlar, oturdukları yerden kenti ve ovayı seyretmeye önem veriyorlardı. Dionysos bayramları, edebiyat, şiir ve müzik yarışmaları ile öteki gösteriler, tiyatrolarda yılın belirli zamanlarında günlerce ve sabahtan akşama değin sürdüğü için doğa ile olan bu sıkı ilişkiye sıkı bir gereksinme de vardı. Tiyatro terası akropolün en güzel toplantı ve gezinti yerlerinden biriydi.  Bu tiyatroda yalnız klasik dramlar ve Helenistik dönemin halk komedileri oynanmıyor, aynı zamanda düşünürler şairler eserlerini sunuyorlardı. Ayrıca, sözle anlatılabilen buluşlar ve başarılar da dile getirilerek insanlığa duyurulmaya çalışılıyordu.  


Dionysos Tapınağı

Tiyatro oyunlarının, Dıonysos için yapılan tören ve kutlamalardan ortaya çıkmasından beri, tapınaklar da doğal olarak tiyatroya çok yakın olarak yapılmaya başlamıştır. Bunun benzer örneklerine Erken Çağ’ın birçok kentinde de rastlanmıştır. ‹on düzeninde olan tapınak MÖ.2. yüzyılda inşa edildi. imparatorCaracalla, Gallipoli’de geçirdiği ciddi gemi kazasından sonra tedavi için Pergamon Asklepionu’na getirildi. Minnettarlık göstergesi olarak da asklepiona yardım etti ve Dıonysos Tapınağı’nı mermerle kaplattırdı. Bundan sonra, Pergamon’da “Yeni Dıonysos” olarak kabul edildi.                               


Gymnasiumlar

Birbirinden farklı yükseklikte bulunan üç teras üzerinde kurulmuştur. Terasların eni aşağıdan yukarıya artar. Ortalama 80m. uzunluğunda olan en alt terastaki tesisler, küçük çocukların (paides) eğitimine ayrılmıştır. Bunlardan pek az bir kalıntı oradadır. Bu terastan orta terasa çıkmaya yarayan üzeri örtülü döner merdiven sağlam olarak durmaktadır. Orta kısım gençlerin (neoi) güreş, disk atma, uzun atlama gibi idmanlarına ayrılmıştır. Ayrıca bir koşu mahalli meydana getirilmiştir. Koşu yerinin üzeri kapalı olduğundan kötü havalarda da koşular yapılabiliyordu.


Hera Tapınağı

Gençler Gymnasiumunun hemen kuzeyindeki yüksek yerde tanrıça Hera’ya adanmış olan tapınak harabeleri görülmektedir. Tapınak dor tarzında, mermerden inşa edilmişti.


Serapis Tapınağı

Eski Bergama’nın en büyük yapısı, halkın “Kızıl Avlu” olarak adlandırdığı kırmızı tuğla ile inşa edilmiş olan Serapıs Tapınağı Mısır Tanrılarına adanmış tapınaktır. Önceleri üst kısımları çeşitli renkte mermerlerle kaplı olduğu için, Eski Çağda yapının tuğla duvarları görünmüyordu. Tapınak, üç nefli ve apsisli bazilika biçimli bir yapıdan oluşmaktadır ve iki kuleli bir yapıyla birlikte avluya açılmaktadır. Bu büyük avlunun altından Bergama’nın iki ırmağından biri olan Selinus Suyu günümüzde de olduğu gibi, tonozlu iki kanal aracılığı ile akmaktaydı. Tuğla ve kesme taştan yapılmış duvarları ve giriş yerinin iki tarafındaki yuvarlak kuleleri büyük ölçüde ayakta durmaktadır. Kuleli binada bulunan ve halen yerinde duran iki insan büyüklüğündeki Mısır tarzı heykellere ait büyük parçalar, bu tapınağın M.S. 2. yüzyılda Roma dünyasında moda olmaya başlayan, Mısır dinlerine ayrılmış olduğunu göstermektedir. Tapınağın içinde ve kuleli iki yapıda görülen havuzlar da dinsel yıkanmalara ve böylece Hellen ya da Romalı olmayan, yabancı bir dine işaret etmektedir. Mısır tarzı heykellerle süslü tapınağın batıya bakışı, onun Mısırlıların yer altı tanrısı Serapis’e sunulmuş olduğunu düşündürmektedir. Tapınak, imparator Hadrian zamanında inşa edilmiştir. Ana yapı, Bizans Çağı’nda kiliseye çevrilmiş ve Apostel Johannes’e sunulmuştur. 


Bergama Asklepion'u

Bergama'da dünyanın ilk hastahanelerinden olan Asklepion... [Devamını Oku]


KAYNAKÇA:

  • Pergamon _ Vehbi Bayraktar, Net Yayınları
  • Anadolu Medeniyetleri _ Ekrem Akurgal
  • Türk Ansiklopedisi , cilt 6
  • Ana Britannica , cilt5 ve cilt 32
  • Meydan Larousse , cilt 2
  • Hannover Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, 
  • Yerleşim Birimleri Su Sistemleri Semineri Notları