Bergama Asklepion en eski hastahane mi? Asklepion Bergama‘da ne gibi hastalıklar tedavi edilirdi?
Asklepion’da sanat ve dini yapılar.

Bergama Asklepion
Şifa Tanrısı Asklepion ve Pergamon Asklepion’u
Bergama Asklepion’u Eskiçağ’da Epidauros ve Kos’taki örneklerin yanında yer alacak önemde idi. Pergamon Asklepionu tarihsel açıdan, Bergama’da ilk Asklepios Tapınağı M.Ö. 4. yüzyılın ilk yarısında kurulduğu görülmüştür ve Hellenistik Dönem’de geliştiği saptanmıştır. Ancak Bergama’nın Asklepion’u en parlak devrini M.S. 2. yüzyılda yaşamıştır. Roma Çağı’nda Asklepion’a bir kutsal yol ile gidiliyordu. Bu yol 820 m uzunlukta idi ve düzlükteki Roma kentinden, sütunlu ancak dar bir yol olarak başlıyordu. Roma tiyatrosunun yanından geçiyor ve ileride geniş ve görkemli bir yol halinde devam ederek Asklepion’a ulaşıyordu. Asklepion tiyatrosunun 3500 kişilik oturacak yeri vardı. Theatron Roma tiyatrosunda adet olduğu üzere yarım daire şeklinde idi ve yine Roma Çağı modasına uygun olarak en üst oturma sırasını ‹on düzeninde alçak bir galeri çevreliyordu. Bununla beraber theatron Hellen geleneğine bağlı olarak bir yamaç üzerinde bulunuyordu. Sahne üç katlı idi.
Asklepionu’nun en parlak yıllarında, burada Satyros ve Galenos gibi büyük hekimler yaşamış ve ders vermişlerdir. Asklepion’da genellikle telkin ve fizyoterapinin bugün halen kullanılan çeşitli şekilleri uygulanmakta idi. Su ve çamur banyoları, masajlar, şifalı otlar ve kremlerle yağlanmalar başta geliyordu. Ayrıca kutsal su içiliyor, açlık ve susuzluk kürleri, soğuk havada koşular düzenleniyordu. iyileştirmede telkin büyük rol oynuyordu. Hastalar ne şekilde iyileştirileceklerini rüyalarında görüyorlardı. Büyük bir olasılıkla kuvvetli telkinler yolu ile hastaların düş görmeleri sağlanıyordu. Bunun için özel surette inşa edilmiş uyku odaları bulunmakta idi. Tiyatroda törenler yapılıyor, müzik eşliğinde hastalara ruhsal tedavi uygulanıyordu.
Asklepion’da yıkanmaya ve içmeye ilişkin üç havuz ya da çeşme vardı. Alt basamaklarda oturularak banyo yapılıyordu. Havuzun suyu kutsal kaynaktan geliyordu. Yapılan tahliller kutsal suyun radioaktif özellikleri olduğunu göstermiştir. Şifanın Tanrı Asklepios’tan geldiğine inanılıyordu. Bu nedenle burada, her şeyin kutsal olduğu kabul ediliyordu. Büyük avlunun içinde Asklepios, Apollon ve tanrıça Hygia’nın tapınakları yer alıyordu. Kutsal havuzlarla çeşmelerin, tapınakların ve uyku odalarının bulunduğu alanı “Tedavi Evi”‘ne bir tünel bağlanmaktadır. 80 metre uzunluğundaki bu tünel tonozla örtülü olup, Roma Çağı’nda inşa edilmiştir. Tünelin uyku odalarını tedavi evine bağlaması, onun da psikiyatrik bir rol oynadığını düşündürmektedir. Böyle bir tünel telkinler için çok elverişli bir ortam yaratır. Ayrıca hastalar yaz sıcağında bu tünel altında serinlemek olanağını da buluyorlardı.
Asklepion’un en önemli ve güzel yapısı Asklepios Tapınağı idi. Bu yapı M.S. 150’de inşa ettirildi. Döşeme ve duvarlar renkli mermer mozaiklerle süslü idi. Asklepios Tapınağı, Roma’daki Pantheon’un küçültülmüş bir örneği gibidir. Bu yapı, Anadolu’daki kubbeli en erken yapılardan biri olarak da kabul edilebilir. Yılan kendini yenileme gücü nedeniyle Asklepios’un kutsal hayvanıydı. Bu nedenle tıbbi merkezlerin kutsal alan girişindeki yılan kabartması, sağlığı simgelemektedir. Ayrıca kapının üstündeki kitabede “Tanrıların adıyla, buraya ölümün girmesi yasaktır” yazar.
ANADOLU’DAKİ EN ÖNEMLİ SAĞLIK MERKEZİYDİ
Asklepios’un Anadolu’da bulunan en önemli tapınağı ise Bergama’da bulunuyordu. Bergama Asklepieion’u eski çağda Epidauros ve Kos’taki örneklerinin yanında yer alacak önemdeydi. Bergama ‘da ilk Asklepios tapınağı M.Ö 4. yy’da kurulmuştur. Ancak Bergama’daki Asklepieion en parlak devrini M.S 2. yy’da yaşamıştır. Bu dönemde burada Styros ve dolaşım sistemini ilk bulan, güzellik kremini ilk kullanan psikoterapiyi ilk kullanan ayrıca 128 tıbbi araştırması Arapça’ya çevrilen GALENOS gibi hekimler yetişmiş ve yaşamıştır.
Asklepion kutsal yolu – Via Tecta
Roma çağında Asklepion’a kutsal bir yol (Via TECTA) ile gidiliyordu. Bu yol 820 metre uzunlukta idi ve düzlükteki Roma kentinden, sütunlu ancak dar bir yol olarak başlıyor, Roma tiyatrosunun yanından geçiyor ve ilerde geniş ve görkemli bir yol halinde devam ederek Asklepieion’a ulaşıyordu. Son yıllarda yapılan kazılarla kutsal yolun bu ikinci ve önemli kesimi bütünü ile ortaya çıkarılmıştır. Söz konusu kesimdeki sütunlu yolun uzunluğu 140 metre, genişliği ise 8,34 metredir. Yanlardaki sütunlu kısımlarla birlikte tam genişliği 18,14 metredir.
Büyük sütunlu yolun ortasına yakın bir yerde güney Kolonat’da (Colonnade) açılan ve bir mezar anıtı olması gereken yuvarlak bir yapı yapılan kazılarla ortaya çıkarılmıştır. Aynı yolun sonuna doğru kuzey Kolonat içinde yer alan bir çeşme yolun yapıldığı tarihten sonra inşa edilmiştir. Sütunlu caddenin kazılması sırasında Hellenistik ve Roma devirlerine ait çok güzel heykel ve kabartmalar ortaya çıkarılmıştır.
Sütunlu yol Propylon avlusuna eğri bir şekilde ulaşmaktadır. Bu durum yolun M.Ö 4. yy’dan beri varolduğunu gösterir. Çünkü Hellen Çağında yolların dümdüz olması bir kural değildi. Propylon avlusunun üç bir yanı Kolonatlarla çevrili olup yapı düzeni KORİNTH’dir. Giriş avlusunun batısında dört Korinth sütunlu bir Propylon bulunuyordu. Söz konusu sütunların üzerinde duran ve şimdi Propylon avlusunun kuzeydoğu köşesinde yerde yatan alınlıkta Propylon’u Claudius Charax’ ın yaptırdığı yazılıdır. Tamamen tahrip olmuş durumda olan Propylon’un bugün ancak güneybatı köşesinde yer alan krepisinden iki sıra basamak görünmektedir.

Asklepieion, üç tarafı Stoalarla ve doğu yönü çeşitli yapılarla çevrili 110×130 metre ölçüsünde açık bir alandır. Propylon’un iç kapısından inilince sağ kolda günümüze değin ancak alt kısmı korunmuş olan küçük bir tapınak nişi bulunmaktadır. Onun yanındaki dörtgen yapı imparator salonu ve aynı zamanda kütüphane olarak kullanılıyordu. Yapının doğu duvarındaki orta niş içinde bulunan Hadrian Heykeli şimdi Bergama Müzesindedir.. Hadrian bir tanrı gibi çıplak tasvir edilmiştir. Salonun kuzey, doğu ve güney duvarlarında görünen nişlerde raflar bulunuyordu. Bunlar el yazmalarının saklanmasına yarıyordu. Salonun döşemesi çeşitli renklerde mermerlerle kaplıydı. Duvarlar da renkli kaplamalarla süslüydü. Nişlerin üzerinde pencereler bulunuyordu. Cam yerine ince ve saydam mermer ya da Alabaster (su mermeri) kullanılıyordu ve çatı ahşaptı.
Kuzey Kolonat çok iyi korunmuş durumdadir. Yapi Ion düzeninde idi. Ancak M.S 175 yilinda olan bir deprem Kolonat’in kütüphaneye yakin olan on sütununu yikmişti. Bunlar yeniden ve kompozit düzende dikildi. Bu sütunlar yeterli yükseklikte olmadiklari için altlarina yüksek kaideler kondu. Stoa’ nin arka duvari zengin mermer levhalarla kapli idi. Buna karşin hastalarin belirli törenler geregi çiplak ayakla gezebilmelerini saglamak için stoa döşemesi tipki büyük avlu gibi topraktandi.

Asklepieion Tiyatrosu’ nun 3500 kişilik oturma yeri vardi. Theatron Roma Tiyatrolarinda adet oldugu üzere yarim daire şeklinde idi ve yine Roma çagi modasina uygun olarak en üst oturma sirasini Ion düzeninde alçak bir galeri çevreliyordu. Bununla berber tiyatro Hellen gelenegine bagli olarak bir yamaç üzerinde bulunuyordu. Ortadan aşagida ilk üç sira önemli kişilere ayrilmişti. Sahne üç katliydi.
Asklepieion’da yıkanmaya ve içmeye ilişkin üç havuz ve çeşmesi vardı. Bunlardan ilki tiyatronun karşısında kuzey Stoa’ ya çok yakın bir yerdedir. Mermerden olan bu yapı Roma çağındandır. Burada alt basamakta oturularak banyo yapılıyordu. Havuzun suyu kutsal kaynaktan geliyordu. Yapılan tahliller kutsal suyun radyoaktif özellikleri olduğunu göstermiştir. Bu çeşme ve havuzun hemen yanındaki bir kaya yarığı büyük bir olasılıkla kutsal kaynağın bulunduğu yerdir. Antik çağda kutsal suyun buradan çıktığı düşünülmektedir.
Şifanin tanri Asklepios’ tan geldigine inaniliyordu. Bu nedenle burada herşeyin kutsal oldugu kabul ediliyordu.
Büyük avlunun içinde Asklepios, Apollon ve Hygieia’nın tapınakları vardı. Tiyatronun karşısındaki mermer havuzun güneyindeki kayalık alanda herbiri küçük bir tapınağın kaidesini oluşturabilecek büyüklükte dörtgen çıkıntılar görülmektedir. Sözkonusu bu üç tapınağın Hellenistik dönemde inşa edildikleri ve Roma Çağı boyunca kullanılmış oldukları varsayılabilir.
Arkeologların Kayaçeşme dedikleri üçüncü bir havuz da batı Stoa’nın tam ortasına yakın biryerde bulunuyordu. Burası kayadan oyulşmuş bir havuzdu. Havuzun dört bir yanındaki kayalarda görülen izlerden, eskiden üstünün örtülü olduğu anlaşılmaktadır. Havuz taşlarının oldukça aşınmış olması çok kullanıldığını gösterir. Yağmurlu mevsimlerde bu yer ve çevresi kolayca çamur haline gelmektedir. Asklepieion’da çamur banyoları burada yapılmaktaydı.
Batı Stoa İon düzeninde olup, onun da arka duvarı mermer levhalarla kaplıydı. Stoa’nın ortasındaki kapı, Asklepieion avlusunun batısında, daha yukarı düzeydeki yapılara açılıyordu. Merdivenin yanı başında Kolonata açılan yapının ne işe yaradığı anlaşılamamıştır.
Güney ve Batı Stoa’larının köşesindeki büyükçe odanın bir konferans ya da toplantı salonu işlevini görmesi olasıdır. Aynı köşedeki iki oda tuvaletlerdir. Küçüğü kadınlara, büyüğü erkeklere ayrılmıştır. Büyük odanın ortasındaki dört korinth sütunu hava ve ışık delikleri olan bir tavan taşıyordu. Döşeme güzel bir mermerle kaplıydı. Erkeklere ait tuvaletin dört bir yanını mermerden yapılmış kırk adet oturma yeri çeviriyordu. Kadınlara ait tuvaletteyse onyedi kişilik oturma yeri vardı ve burası sade bir odaydı.
Güney Stoa’da Asklepieion’un diğer iki Stoa’sı gibi toprak ya da kaya üzerinde değil, sütunlu bir bodrum kat üzerine inşa edilmişti ve İon düzeninde olmalıydı. Ancak bunu belgeleyecek hiçbir parça bulunamamıştır. Bodrum katı iki nefli idi.
Bergama sağlık kompleksinin iyileştirme yöntemlerini; yazıtlardan, özellikle M.S. 2. y.y’ da burada onüç yıl kalmış olan Hatip Aelius Aristeides’in yazıtlarından öğrenmekteyiz. Asklepieion’da genellikle telkin ve fizyoterapinin bugün halen kullanılan çeşitli şekilleri uygulanmakta idi. Su ve çamur banyoları, masajlar, şifalı otlar ve kremlerle yağlanmalar başta geliyordu. Ayrıca kutsal su içiliyor, açlık ve susuzluk kürleri, soğuk havada koşular düzenleniyordu. İyileştirmede telkin büyük rol oynuyordu. Hastalar ne şekilde iyileşeceklerini rüyalarında görüyorlardı. Büyük bir olasılıkla kuvvetli telkinler yoluyla hastaların düş görmeleri sağlanıyordu. Bunun için özel uyku odaları bulunmaktaydı.
Tünel girişinin batısında yer alan ikinci havuz içme suyu saglayan bir çeşmedir. Yapı malzemesinin andezit oluşu ve duvarlarının oldukça güzel bir işçilik göstermesi onun Hellenistik dönemde yapıldığını ortaya konmaktadır. Kutsal kaynaktan gelen bu su havuzun içine aslan başı şeklinde bir oluktan akıyordu. Havuzdan su kovalarla alınıyordu. Havuzun çevresi duvarlarla çevrili olup, üstü örtülüyordu. Böylece suyun temiz kalması sağlanıyordu.
Kutsal havuzlarla çeşmelerin, tapınakların ve uyku odalarının bulunduğu alan; tedavi evine bir tünel ile bağlanmaktadır. Tünelin uyku odalarını tedavi evine bağlaması, onun da psikiyatrik bir rol oynadigini düşündürmektedir. Böyle bir tünel telkinler için çok elverişli bir ortam yaratır. Ayrıca hastalar yaz sıcağında bu tünel altında serinlemek olanağıda buluyorlardı.
Tünel, tedavi evinin alt katına ulaşmaktadır.İki katlı yuvarlak bir yapı olan bu eser çukurda kalıyor ve ikinci katı büyük avlunun tabanından biraz yüksekte bulunuyordu. Alt kat çok iyi durumda korunmuştur. Yapının esas katı olan ikinci katın biri güney stoa yönünde, öbürü onun tam karşısında güneydoğu yönünde olmak üzere iki girişi vardır. Ana yapı silindir şekilli olup, iç kısmın çapı 26,5 metredir. Bu yuvarlak yapının çevresini altı büyük apsis çevirmektedir. Büyük apsislerle çevrili bu yuvarlak yapı tipi Bizans Çağı için örnek olmuştur. Apsisli salonun duvarları ve tavanı mermer mozaiklerle kaplı idi. Çatı kubbeli değildi, ahşap ve kiremitle örtülü idi.
Asklepieion’un en önemli ve güzel yapısı Asklepios Tapınağı idi. Bu yapıyı M.S 142 yılında konsül olan L. Cuspius Pactumeius Rufinus inşa ettirdi. Tapınağın ana yapısı silindir biçimli olup, üstü yarım küre şeklinde bir kubbe ile örtülü idi. Kubbenin ortasında bir ışık deliği vardı. Kubbenin çapı 23,85 metredir. Duvarlar üç metre kalınlığındadır. Bu yuvarlak yapının iç duvarları dönüşümlü olarak yedi adet kavisli ve köşeli nişlerle hareketlendirilmiştir. Döşeme ve duvarlar renkli mermer mozaiklerle süslü idi.
Ortada kapının karşısındaki nişte Asklepios’un heykeli yer alıyordu. Diğer nişlerde de sağlık tanrısı ile ilişkileri olan öteki tanrıların heykelleri bulunuyordu. Asklepios Tapınağı, önündeki sütunlu girişi, silindir biçimli ana gövdesi ve yarımküre şeklindeki kubbesi ile kendisinden 20 yıl önce yapılmış olan Roma’daki Pantheon’un küçültülmüş bir örneği gibidir. Şu da var ki, Pantheon’un kubbesi 43,5 metre çapında olup Asklepios Tapınağı’nın kubbesinden 20 metre daha büyüktür. Andezit blokların güzel işçiliği Hellenistik dönemdeki duvarcılık sanatının halen yaşadığını göstermektedir. Asklepios Tapınağı şekil yönünden Romalı ancak ruh ve anlatım bakımından Hellenli ve Bergamalı bir eserdir.
Bergama antik kenti hakkında daha fazla bilgi için…